Felix hem bize hem de ailesine haber vermişti ve bu akşam onlarda toplanıyorduk. Felix'in annesinin yemekleri muhteşem oluyordu! Ben hazırlanıyorken Changbin Hyung aradı.
"Seungmin, çıktın mı evden?"
"Hayır, daha çıkmadım. Hazırlanıyorum."
"Ne hazırlanması lan? Restoranta gidiyoruz sanki. Felixler'e gidiyoruz."
"Hyung, yabancı yer değil diye pijamayla mı gideyim?"
"Git, ne olacak ki? Gidince zaten Felix'ten giymek için kıyafet isteyeceğiz."
"İyi de sen Felix'in kıyafetlerini giymiyorsun. Chan Hyung da giymiyor. Siz Felix'in babasının kıyafetlerini giyiyorsunuz."
"O kadar minnak olması benim suçum değil."
Gülüştük. Sonra bana ilk bizim eve uğrayıp burdan beraber geçmeyi teklif etti çünkü şarj aletini evde unutmuş ve geri dönmeye üşendiği için gelip benim şarj aletime konacağını açık açık, hiç çekinmeden söyledi. Ben de kabul ettim.
Yaklaşık 6-7 dakika sonra Changbin Hyung geldi ve hemen şarj aletimi aldı.
O şarjda telefonuyla oynarken ben de hazırlanmamı bitirdim ve biraz sonra da evden çıktık.
Kapıyı bize Felix açtı ve içeri girdik. Biz gittiğimizde Chan Hyung dışında herkes gelmişti.
İçeri geçip Felix'in anne ve babasıyla selamlaştık ve hepimiz salonda oturup sohbet etmeye başladık. Çaktırmadan masaya göz attığımda gördüm ki, canım teyzeciğim yine döktürmüştü. Masaya baktıkça daha da acıkıyordum.
Bir süre sonra kapı çaldı ve Chan Hyung da geldi. Herkese selam verdikten sonra o da muhabbete katıldı. Fark ettim ki Felix'in ailesi bilerek hiç okuldaki konuları açmadılar. Büyük ihtimal bahsedip moralimizi bozmak istemiyorlardı. Ne kadar düşünceliler.
Salonda olan büyük yemek masasına oturduk ve yemeğe başladık. Cidden dışarıda yesem bu kadar beğenmem bu yemekleri.
"Eline sağlık teyze. Çok güzel olmuş hepsi." dedim.
Bu arada birbirimizin ailelerine "teyze, amca" diye seslendirdik. Zaten çok yakın olduğumuz için kendi öz ailemiz gibi görürdük, bu yüzden de teyze amca derken isimlerini söylemeye gerek duymazdık. Çünkü zaten annelerimiz ve babalarımız kardeş gibiydi.
"Afiyet olsun canım. Biraz daha ister misiniz çorbadan? Verin tabaklarınızı koyayım."
"Valla olur ya."
"Seungmin sonra gelip ağlıyorsun kilo alıyorum diye." dedi Changbin Hyung bulaşmak istercesine.
"Yaa teyze!" dedim küçük çocuklar gibi şikayet edercesine teyzeme dönerek.
"Changbin bulaşma çocuğuma. Yesin istediği kadar."
Changbin Hyung'a "Bak gördün mü?" der gibi bir bakış attım.
"Ben de istiyorum o zaman." dedi ve o da tabağını uzattı.
Teyzem de güldü ve tabağı aldı. Sonra da mutfağa gitmek için salondan çıktı.
"Çocuklar, biz yemeniz için abur cubur falan bir şeyler aldık ama eğer istediğiniz bir şey olursa söyleyin, sipariş edelim." dedi amcam.
"Teyzemin yemekleri varken çok gerek duymayız gibi amca." dedi Jeongin ve hepimiz güldük.
O sırada teyzem çorba koyduğu kaselerle içeri geldi ve gülerek sordu;
"Neye gülüyorsunuz bakalım böyle?"
"Dedikodunu yapıyorlar teyze." dedi Hyunjin."
"Aa! Ne dediniz arkamdan?"
"Teyze sen böyle güzel yemek yapıyorsun, biz sonra abur cubur yiyemiyoruz." dedi Minho Hyung.
Teyzem güldü ve neşeyle konuştu.
"Hep yaparım ben size. Yeter ki isteyin." dedi. Canım benim.
"Teyze, çocuğunu da kendine benzetmişsin valla. Bir gün geliyoruz okula, Felix'in elinde brownie." dedi Changbin Hyung.
Felix hemen gülümsedi genişçe.
"Bir pankek yapamıyor ama." dedi Minho Hyung sinsice.
"Minho Hyung sen yumurta bile kıramıyorsun." dedi Jisung.
"Birileri peçete istiyor ya." dedi Minho Hyung.
"Chan Hyung, koru beni." dedi Jisung yanında oturan Chan Hyung'un koluna girerek.
"Chan, sen de bakıcılık yapıyorsun bu çocuklara cidden." dedi amcam.
"Hiç sorma amca ya. Dede diye dalga geçiyorlar benle."
"Yaşlısın çünkü Hyung." dedim.
"Al işte." dedi Chan Hyung.
Hepimiz gülüştük.
"Bu arada Felix'e cidden pankek yapmayı öğretmem gerekiyor." dedi teyzem gülerek.
"Ya yapabiliyorum sadece o sefer siz dikkatimi dağıttınız." dedi Felix.
"Öyle mi olmuş canım?" dedi Hyunjin.
Bu çocuk herkese sataşıyor. Bir gün dayak yiyecek ama hadi bakalım.
Biraz daha bir şeylerden bahsedip gülmüştük. Yani kahkaha falan attık baya. Çok seviyordum böyle ailelerimiz ile birlikte olmayı.
Sonra hepimiz beraber sofrayı toplamaya ve bulaşıklara giriştik. Tabii bizimkiler yine birbirine bulaşıyordu. Minho Hyung, Jeongin'in suratına köpük üflüyordu; Chan Hyung Jisung'a plastik tepsilerin neden makineye konmadığını anlatıyordu. Hyunjin de dolaptaki tatlının tadına bakmak istiyordu ama Felix dolabın önüne geçmiş sunumsuz ona yediremeyeceğini söylüyordu. Changbin Hyung, amcam ve ben de sakince kargaşayı izliyorduk.
Sonunda mutfağı -zar zor- topladık ve biz odaya çekildik. Muhabbet edip gülüyorduk.
"Felix ya yarına fizik ödevi vardı, yapmadım. Sen yapmışsındır versene bana ya." dedi Jisung.
"Of Jisung. Bir kere yap şu ödevleri ya." diye sitemle kalktı Felix ve kitaplığından fizik kitabını çıkarıp masanın üstüne koydu.
"Alırsın giderken."
"Tamamdır canım arkadaşım, bebeğim benim."
"Iy cıvıma."
Onların haline güldüm.
Bu arada okuldaki şeylerden bahsetmiyorduk. Zaten okulda bilgi topladığımız hocalardan öğrendiklerimizi konuşup birbirimize anlatmıştık. Ayrıca okulda bunlara yeterince kafa yorduğumuz için bu akşamlık bunları umursamadık.
-
Bugün yağmur yağıyor diye bedene çıkamadık
YAĞMUR YAĞARKEN İÇERİDE Mİ OTURULUR YA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece Eğlence İçin | SKZ'
FanfictionKüçük yaşlarında yazlığın parkında tanışıp beraber büyüyen ve şans eseri de aynı liseyi tutturan 8 çocuk. Okullarında bir psikopat ya da psikopatlar dolaşıyor ve onlar onu bulmak zorunda. (Yetişkin içerik: şiddet, cinayet, psikolojik unsurlar)