Kanıtlar

267 56 34
                                    

(Chan)

O akşam gayet iyiydik. Okula gelip Hae-Woo'nun öldüğünü öğrenene kadar da iyiydik.

Okula geldik ve koridorda bir bağırış ve şiddetli ağlama sesleri vardı. Etrafa baktık. Öğretmenler içinde de ağlayanlar vardı. Hae-Woo'nun arkadaşları yere çökmüş ağlıyorlardı ve duvarın önünde hareketsiz duran Mun-Hee. Şok olmuş gibiydi. Gözlerinden sürekli yaş geliyordu ve gözleri kızarmıştı.  Sevgilisini kaybetmek tabii ki zor olmalıydı.

O an aklıma Minho'nun anlattıkları geldi. Cidden o olabilir miydi? Ama nedense oymuş gibi gelmiyordu. Belki de onu ağlarken gördüğüm içindi ama eğer o ise bile dikkat çekmemek için ağlayacaktı tabii ki. Yine de elimizde hiçbir kanıt olmadan, doğrulamadan kesin bir yargıya varmak yanlıştı.

Hemen kenarda duran hocalardan birine ne olduğunu sordum sessizce.

"Hae-Woo. Ambulansta müdahale yapılmış falan ama... Yine de dayanamamış. Vefat etti." dedi ve sıkıntıyla nefesini verdi.

Duyduklarımla şok oldum. Çocuklara baktığımda Felix ve Jeongin de hocanın dediğini duymuştu ve onlar da şaşkınlıkla bakıyordu.

Ortamdan anlaşılıyordu kötü bir şey olduğu ama yine de böyle açık açık duymak hiç hoş olmadı.

İkinciydi. Bu, okulda gerçekleşen ikinci ölüm vakasıydı. Olmaması gereken vakalardı bunlar.

Bir bağırış daha koptu o sırada. İşte ortalık şimdi karışıyordu. Çünkü Hae-Woo'nun ailesi buradaydı.

O an içim daha da sızladı. Annesi harap olmuştu. Babasının ağlamaktan yüzü kızarmıştı. Ablası ise hüngür hüngür ağlıyordu.

Annesi ağlamalarının arasından bağıra bağıra konuştu.

"Kızıma bunu hangi vicdansız yaptıysa bulup kendi ellerimle boğacağım onu!"

Hocalar hemen başına koştu. Aileyi sakinleştirmek için oturtturdular hemen. Birkaç hoca da koridorda duran öğrencileri sınıflarına gönderiyorlardı. Öğrenciler her ne kadar gitmek istemese de hocaların ısrarları üzerine sınıflara dağıldılar. Yürümeye başladığımızda bizimkilere döndüm.

"Şimdi sınıflarınıza girin. Biraz bekleyin, eğer hocalarınız gelmezse hemen benim sınıfıma geliyorsunuz."

Hepsi onayladı beni. Büyük ihtimal gelirlerdi çünkü hocalar bu karmaşada derslerini bile unuturlardı.

Hala bağırış sesleri geliyordu. En son yine kuvvetli bir ağlama sesi duyuldu ve gözleri yere dalmış olan Jeongin yerinde sıçradı hafifçe. Daldığı için ani sesten irkilmişti. Fark edip hemen saçını okşadım.

Onun için çok zordu. Çünkü bir yandan liseye alışmaya çalışıyorken bir yandan da böyle garip olaylar yaşayınca ister istemez zorlaşıyordu onun için.

"Jeongin, direkt benle gel istersen. Hocalarımız gelmez zaten. Gelse de hallederiz."

Biraz düşündü sonra da kafasını usulca sallayıp hemen koluma girdi.

"Siz de hocalar gelmezse fırlayın yanıma." dedim.

Sonra Jeongin'le bizim sınıfın bulunduğu üst kata çıkmaya başladık.

"Korkuyor musun?" dedim.

"İster istemez. Kimse lisenin ilk senesinde bunları yaşamak istemez."

"Merak etme, çözeceğiz her şeyi."

Bana baktı ve gülümsedi. Onları iyi hissettirebildiğim zaman iyiydim ben de. Onların güvende olduklarını bileyim, başka bir şey istemem.

Sınıfa çıktık. Kapının üstünde bulunan küçük pencereden baktığımda içeride hocanın olmadığını gördüm. Kapıyı açıp içeri girdik. Arkadaşlarım zaten bizimkileri tanıyorlardı ve Jeongin'in hazırlık sınıfında -yani en küçüğümüz- olduğunu bildikleri için tam anlamıyla bebek muamelesi yapıyorlardı Jeongin'e. Yani maumelası.

Sınıftakiler onu görünce hemen gülümseyip selam verdiler Jeongin'e.

"Hoş geldin Jeong!"

"Aa, bizim bebek gelmiş."

"Chan yine çocukları ile ilgileniyor."

"Baba yüreği işte."

Jeongin duyduklarına gülümsemiş ve birkaç şakaya da gülmüştü. Güldüğünü görünce rahatladım.

Chung-Ae yanımıza geldi ve Jeongin'in yanaklarını sıktı.

"Favori alt dönemim gelmiş."

Jeongin de gülümsedi. Sonra benim sırama ilerledik. Jeongin yanıma oturmadan önce akıllı tahtanın önünde diğerleri ile duran sıra arkadaşım Jungkook'a seslendi.

"Jungkook Hyung, oturuyorum sırana."

"Tamam ufaklık." dedi Jungkook da.

Jeongin yanıma oturdu ve bir şeylerden konuşmaya başladık. Yaklaşık 2-3 dakika sonra sınıfın kapısı açıldı.

"Hyung! Biz geldik!"

Tabii ki Jisung'tu.

Bağırarak girdiği için sınıftaki herkes onlara dönmüştü ve gülüşmüşlerdi. Jisung da herkesin onlara baktığını fark edince;

"Merhaba diğer Hyung'larım ve Noona'larım." dedi.

Hepimiz yine gülmüştük. Jisung'un daha iyi hissetmesine seviniyordum.

Diğerleri de geldiler ve diğer sıralara oturdular. Zaten kimse yerinde değildi. Hocalar gelmediği için kantine gidenler, tahta başında veya koridorda olanlar vardı. Bu yüzden neredeyse tüm sıralar boştu. Hepimiz yerleştik ve ilk normal şeylerden bahsedip gülerken konu asıl gündemimize geldi.

"Bu arada müdür yardımcımız ile konuştum. Bıçaklandığı gün ambulansla birlikte polis de gelmişti ya. Polisler hemen inceleme başlatmış. İşte spor salonunun önünü o sarı şerit bantlarla çevirmişler aynı dizilerdeki gibi." dedi Hyunjin.

"Dikkat ettiği detaya bak ya." dedi Minho.

Hyunjin de karşılık her zamanki gibi göz devirdi.

"Peçeten var mı Jisung?"

"Tamam Hyung'cuğum sustum."

Sonra Hyunjin devam etti.

"Hiçbir şekilde parmak izi, yaralama aleti ya da işte herhangi bir kanıt bulamamışlar."

Kanıtlar yok mu edilmişti?

"Ve kameralar da yoktu." dedi Felix.

Artık kim yapıyorsa büyük bir incelikle yapıyordu işini. Bu olayların farklı kişi ya da kişiler tarafından yapılıp yapılmadığı da belli değildi ama üst üste olması nedense bütün bu olayların aynı karakterlere bağlı olduğunu hissettiriyordu bana.

"Abi nasıl olur? Saç teli falan da mı bulamamışlar?" dedi Seungmin.

"Olay salı günü yaşandı ve hatırlatırım her pazartesi spor salonu temizleniyor. Pazartesi de beden dersi olan sadece bir sınıf vardı yanlış hatırlamıyorsam. Yani o kadar da çabuk kirlenemez salıya kadar. O yüzden etrafta başkasına ait saç teli yoktur ve hiç bulunmadığına göre katile ait de bulamamışlardır." diye devam etti Hyunjin.

"Beynim yandı." dedi Jisung.

"Ama yine de saç teli bırakabilir yani. Saçı dökülmeyecek diye bir şey yok. Ya işi çok kısa sürdüğü için ya da kanıtları sildiği için ne saç teli ne parmak izi var." dedi Minho.

"Ya kelse?" dedi Felix.

Ve bizim tüm ciddi ortamımız bozuldu. Cidden boşluğumuza gelmişti ve hemen ciddiyetlikten çıkıp kahkaha atmaya başlamıştık. İhtiyacımız vardı galiba.

-

👀

Sadece Eğlence İçin | SKZ'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin