Sakin... Bu alışık olduğu Arnavut kaldırımlı sahil yolunda yürürken hissettiği en yoğun his buydu. Tatlı bir huzurla doluydu. Çocukluğundan beri adımladığı yolları geçerken gözleri tanıdık olduğu birine değdi. Ezbere bildiği siyah gözler karşısındakilere hiç değişmeyen, meydan okuyan bakışlarla bakıyordu. Karşısındakiler 7-8 yaşlarında olsalar bile...
"Defneciğim ne peşindesin yine?"
Defne Niler ikizine bakarken eğleniyor gibiydi. "Çok mühim bir oyunun ortasındayım Eylül." Üstündeki yırtık kotu, salaş tişörtüyle kaldırımda oturmuş çocuklar da etrafına toplanmıştı.
Çocuklardan biri büyülenmiş gibi bakıyordu. "Bütün kartlarımızı aldı." Gözlerini Eylül'e çevirdi. "O bir büyücü mü?"
Eylül Niler iri, altın rengi gözlerini sanki bir çizgi film karakteriymiş gibi daha da büyüttü. Defne'yi çimdiklerken "Ne diyor bu çocuk?" diye sordu ve sevecenlikle çocuğa baktı yeniden. "Nereden çıktı o canım?"
Diğer çocuk ilk konuşandan daha küçük görünüyordu. "Bütün oyunları kazanıyor çünkü!" Hafifçe boynunu bükerken sevimliydi. "Benim hiç kartım kalmadı."
Defne onun saçlarını karıştırırken güldü. "Dünya düzeni böyle, ne yaparsın? Sizi söğüşlememe-"
"Defne!"
Defne durup konuşmasını düzeltti. "Yani sizi oynamadan uyardım. Buralarda efsaneyimdir dedim. Dinlemediniz. Sen mesela- kimdin sen?"
"Marco." Dedi çocuk masum bir ifadeyle.
"Hah Marco. Bu işler böyle Marco." Dedi rahat bir tavırla. "Küçükken ipleri ele alırsan, bu enayilerin kartlarını alırsın. Yoksa hiç kartın kalmaz işte, neyse hayat böyle bir şey. Yaşadıklarından ders-"
"Ay sana mı kaldı acaba bilge dede!" dedi Eylül sinirle. "Nerenle ders vereceksin, Mevlâna mı oldun sen?" Ona ayıplar gibi baktı. "El kadar çocukların kartlarını yürütmüş, hayat dersi veriyormuş. Hiç büyüyecek misin çocuk sen?"
"Defne!"
İkisi de dönüp az ilerdeki bahçe kapısında duran abilerine baktılar. Jack Niler gözlerini devirdi. "Sana bin tane mesaj attım, beni niye eski sevgilinmişim gibi geçiştiriyorsun sen?"
Defne sırıtıp Eylül'e baktı. "Bu da bir yapıştı bırakmıyor. Geleceğim dedim, ağlama dedim, yok."
Eylül onu çekiştirip kaldırımdan kaldırdı. "Yürü eve. Sokak köpeği gibi sabahtan beri dışarıdasın."
Defne onunla yürürken arkadaki çocuklar hala bağrışıyordu. "Defne abla yarın gelecek misin?"
"Defne abla, yarın kupa oyunu var!"
"Defne abla bende PlayStation var!"
Defne gülerken Eylül şaşkınlıkla onlara baktı. "Ay siz yenilmeye doymadığınız mı pehlivanlar? Hala da bunu çağırıyorsunuz, soymuş soğana çevirmiş sizi."
Defne Eylül'ün yanağına bir öpücük kondurdu. "Sana ben efsaneyim demiştim."
Kızlardan biri başını salladı. "Doğru söylüyor. Abim onu tanıyor, okuldan kaçıp motor yarışı yapıyormuş. Hep de kazanıyormuş."
Çocuklar şaşırırken Eylül onlara baktı yüzünü buruşturup. "Aman ne marifet!" Defne gidecekken onun kolundan tutup durdurdu. "Kartları geri ver."
Defne söylenerek "Ya kazandım ben onları!" diye karşı çıktı.
"Ne yapacaksın kartları Ayza'da? Çıldırtma beni ver çocukların kartlarını."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayza - Yazılmamış Anılar (Yan Öykü)
FantasyAyza Serisi evreninde geçen, karakterlerin daha önce yazılmamış ufak hikayeleri. :)