Yürürken topuklularının çıkardığı ses çevresindekilerin dönüp ona bakmasını sağlasa da, pek umurunda değil gibiydi. Elindeki hasır sepet ve beyaz elbisesiyle buraya ait olmayacak kadar büyüleyici görünüyordu. Beyaz çiçek küpeleri rüzgarda uçuşuyordu. Burnu havada zarif bir ifadeyle yürümeye devam ederken topuğu takılınca durup yere baktı.
"Yardıma ihtiyacın var mı?" diyen sesle gözündeki güneş gözlüklerini hafifçe indirip sesin sahibi askere baktı. Kibarca gülümserken "Ah yok, teşekkür ederim." dedi. Gözleri beyaza dönerken zemin pürüzsüz düzlüğe kavuşmuştu. "Bu askeriyenin zemini pek benim ayakkabılarıma göre değilmiş." dedi nazik bir tavırla kıkırdarken. Asker ağzı açık onu izliyordu.
Bir iki adım atmıştı ki durup hala onu izleyen askere döndü. "Aslında, yardımcı olabileceğin bir konu var. Oren Komutanım buralarda mı acaba?"
Asker başını salladı. "Odasında. Götürmemi ister misin, başkomutanın odasını bulman zor olabilir."
Kız ilerlerken omzunun üzerinden bakıp göz alıcı bir gülümsemeyle göz kırptı. "Gerek yok teşekkür ederim odayı biliyorum, babamın eski odası."
Asker, büyük şapkalı kızın parlak sarı saçlarının rüzgarda uçuşmasını izlerken yanına gelen diğer bir askerle dikkati dağıldı. "O ne güzel bir şeydi öyle. Beni reddetti de lütfen, şansımı denemek istiyorum." Kız cidden akıl almaz güzellikteydi.
"Deneme." dedi çocuk yutkunarak ona dönerken. Babamın odası demişti. "O, Oktay Niler'in kızı."
Eylül babasını her ziyarete geldiğinde gittiği odaya çıkarken burada üniformalı askerlerin içinde dikkat çekiyor olmasının sıradışı olmadığının farkındaydı. Başkomutana ait kapının önünde durup üstünü düzeltirken bir yandan kibarca kapıyı tıklattı.
Çalan kapıyla "Ne?" diyen ciddi sesi duydu Eylül. Yine de kapıyı araladı.
Yavaşça kapısı açılırken içeri uzanan kocaman bir şapka ve kocaman iki altın rengi göz gördü Oren.
"Kızgın mıydınız acaba?"
Oren şaşkınlıkla, aslında tanıdığı ama şimdi çok daha farklı görünen kıza gülümserken "Eylül." dedi. "Kızgın değilim seni askerlerden biri sandım. Babana mı geldin?"
Eylül yüzünde kocaman bir gülümsemeyle içeri girip kapıyı kapatırken "Hayır şekerim sana geldim." dedi ve sonra şaşkın ifadesiyle kendi kendine söylendi. "Saçmalama Eylül, komutana şekerim denmez, ne ayıp." Derin bir nefes alıp gözlerini onu şaşkınlıkla izleyen Oren'e çevirdi. "Sizi ziyarete geldim komutanım."
Oren gülerek ona karşılık verdi. "Komutanım demene gerek yok Eylül. Sizli bizli değiliz."
Eylül başını salladı anlamışcasına. "Doğru, tanışmışız aslında değil mi? Hatırlamıyorum işte. Teşekkür ederim Orenciğim, çok kibar birisin." Elbisesini düzeltip onun masasının önündeki koltuğa otururken saçlarını omzundan geriye attı.
Oren şaşkınlıkla hala ona bakıyordu. Adını bu şekilde duymaya pek alışık değildi. "Neyciğim?"
Eylül onun şaşkınlığına aldırmadan büyük gözlerini Oren'e dikti. "Aslında biliyor musun, çok mahcubum sana karşı." Elindeki gözlüğü bırakırken hüzünle başını salladı. "Yani insan hiç tanımadığı biri hakkında önyargılı konuşur mu? Asla benim yapacağım bir şey değil bu, karakterime uygun değil bir kere. Gerçi karakterime uymayan neler yapmışım ah, ah." Ona tırnaklarını uzattı. "Şu tırnaklarımı kesmişim de bir kişi de bu Eylül değil herhalde o böyle tırnaklarla gezmez dememiş. Ben de Defneciğimden bekliyorum işte bunu... Neyse, ama bu konu farklı Orenciğim, yeni başkomutan deyince ben babamın yerini çaldın sandım. Seni kötü biri sanmıştım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayza - Yazılmamış Anılar (Yan Öykü)
FantasyAyza Serisi evreninde geçen, karakterlerin daha önce yazılmamış ufak hikayeleri. :)