"Kurabiye"

4.1K 476 59
                                    

Oktay kapıdan girerken seslendi. "Baba geldi! Kızlarım nerede bakalım?"

Nehir'in gülen sesi "Buradayız." derken Eylül'ün kıkırdayan sesi karısının gülüşüne karıştı. Üstündeki ceketi bırakırken iç çekti. Bu sesler onun yaşam kaynağıydı. Onlar gülsün, mutlu olsun diye yaşıyordu Oktay ve bundan çok mutluydu.

Önünden şimşek gibi geçen Defne'yi tek koluyla yakalayıp havaya kaldırdı. "Nereye bakalım küçük canavar?"

Defne durup ona baktı. Sonra kolundan kurtulmaya çalıştı. "Bi bırak işim var."

Oktay gözlerini devirip ona sarıldı. "Hiç bitmez o işlerin."

Defne oflarken onu itekledi. "Oğlum bi bırak beni!"

Oktay şaşkınlıkla "Oğlum mu?" Dedi. "Bu anarşiye ergenlikte başlarsın diyordum, babaya ne oldu?"

4 yaşına girmek üzere olan Defne onun yanaklarını sıkıştırıp yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Aptala anlatır gibi tane tane konuştu. "Baba, işim, var, çok." Debelenmeye devam etti. "Bi bırak!"

Oktay umursamadan onu iyice sarılıp öptü ve sonra yere bıraktı. Defne söylenerek içeri giderken peşinden baktı. "Tabi, ben kimim ki? Aman sen özleme beni."

Karısının ve Eylül'ün sesinin geldiği mutfağa yöneldi. Eylül onu görünce tüm sevimliliğiyle gülümsedi. Üstünde minik bir önlük pembe kabarık bir elbise ve iki yandan toplanmış bukleli saçlarıyla porselen bir bebek gibiydi. Üstü ve saçları un olmuş, masanın üstünde iş yapıyor gibi duruyordu. Oktay'a dönüp kollarını açtı ve ince sesiyle seslendi. "Buradayız canımın içi!"

Oktay bir kahkaha atıp kızını kucağına aldı. "İyi ki buradasın canımın içi!" Dedi minik kızını öperken. "O nasıl güzel bir karşılama öyle!"

Eylül babasının yanağını öperken minik elleriyle de saçlarını seviyordu. "Seni çok özledim babacığım."

Oktay da kızının ipek saçlarını okşadı. "Ben de seni çok özledim bebeğim."

Eylül tekrar masaya dönerken "Sana kubariye yapıyoruz annemle." Dedi.

Nehir gülerek Oktay'a döndü. Dağınıkça topladığı kıvırcık saçları bir kaç yerden çıkmış alnına dökülmüştü. Üstündeki kot ve zarif ince gömleğiyle gülümserken Oktay'ın hayatında gördüğü en güzel kadındı.

"Kurabiye yapıyoruz."

Eylül tekrar etti. "Rubabiye yapıyoruz."

Nehir gülerken Oktay onu kollarına aldı ve özlediği dudaklarını öptü. Ondan işe gittiği sürede bile ayrı kalmayı sevmiyordu. Zaten o yüzden sürekli eve ışınlanıp duruyordu.

Nehir gözleri ışıldayarak baktı kocasına. Ellerini hafifçe ıslanmış saçlarında gezdirirken Oktay'ın dağınık siyah saçları kuruyordu. "Saçların ıslanmış, yağmur mu yağıyor fark etmedik."

Oktay onun elini avucuna alıp öptü. "Hafif bir yağmur çok ıslanmadım."

Nehir ona gülümseyip yanağını okşadı. "Hadi üstünü değiştir de yemek yiyelim."

Oktay yukarı çıkacakken dönüp Eylül'e baktı. "Eylül kurabiye mi yapıyorsunuz?"

Eylül usulca başını salladı. "Bubariye yapıyoruz."

Oktay gülerek yukarı çıkan merdivenleri tırmandı.

Yeniden aşağı indiğinde masa toplanmış yerine tabaklar konmuştu. Eylül mutfak tezgâhında oturuyor, Defne'nin içerden sesi geliyordu. Nehir fırından yemeği çıkarmakla meşguldü.

Eylül muzip bakışlarını babasına dikti. Arkasında bir şey saklıyor gibiydi. "Babacığım?"

"Canım." Dedi Oktay. "Söyle bir tanem."

Eylül gülümsedi. "Sana hediyem var! Kubayibe değil, o daha pişmedi."

Oktay gülüp tezgâha yaklaştı ve ellerini Eylül'ün iki yanına koydu. "Neymiş bakalım?"

Eylül arkasında sakladığı pembe süslü kartı ona uzattı. "Sana mektup yazdım."

Nehir güldü. "Bu aralar mektuba taktı da."

Oktay gülerek elindeki kartı açtı. İçinde Nehir'in yazısıyla "Seni Çok Seviyorum Babacığım" yazıyordu. Onun dışındaki her şey şekli belli olmayan renkli karalamalardı.

Nehir Oktay'ın yanına gelip gülerek karta baktı. "Tek bir cümleyi bana yazdırdı, gerisini kendi yazdı gördüğün gibi."

Oktay Eylül'e eğilip kadife gibi yumuşak yanaklarından öptü. "Çok teşekkür ederim bebeğim bayıldım, bu harika bir hediye."

"Mektubu okudun mu?" Dedi Eylül masumca. "Kahramanım yazdım, aşkım yazdım, en güçlü babasın yazdım, kalbimsin yazdım."

Oktay gülerken onu kucağına alıp sarıldı. "Ah! Okumaz olur muyum, çok güzel şeyler yazmışsın beni çok mutlu ettin Eylülcüğüm."

Eylül ona sarılırken Oktay onun omzunun üstünden Nehir'e baktı. "Kalbimi eritti bu kız. Bu sefer gerçekten kalbimi eritti."

Nehir gülerken Oktay Eylül'ü havaya kaldırıp döndürdü. "Dayanılmaz bir şeysin sen ya!"

Eylül kıkır kıkır gülerken Oktay onu tekrar kucağına alıp salona yöneldi. "Hadi ikizini bulalım da yemek yiyelim."

Oktay Defne'yi oyun küplerinden kule yaparken buldu. "Hadi kızım gel bana, yemek yiyeceğiz."

Defne onu umursamadan tüm ciddiyetiyle kule yapmaya devam ediyordu. Eylül babasına baktı. "Depneciğim de sana mektup yazdı."

İkizine döndü. "Depneciğim?" Defne kafasını kaldırıp Eylül'e baktı. Eylül ona gülümsedi. "Mektubunu versene."

Defne arkasını dönüp oyuncaklarının olduğu kutuyu karıştırdı. Az sonra içinden kırışmış buruşmuş kartı buldu. Onunki pembe değil robotluydu.

Arkasını bile dönmeden omzunun üstünden kaldırıp attı kartı. Tekrar oyuna dönmüştü.

Oktay eğilip yerdeki kartı aldı. "Yine nasıl da kibarlığın üstünde Defneciğim."

Eylül iri gözlerini daha da büyüterek şaşkınca babasının elindeki karta baktı. "Nasıl bozulmuş bu Depneciğim!" Diye bağırdı sinirli bir sesle. Kızsa bile ona hep Defneciğim diyordu.

Oktay gülüp kartı açtı. Nehir aynı şeyleri onun kartına da yazmıştı ama Defne bu kartın canına okumuştu. Beyaz kalan tek bir bölüm yoktu. Nehir'in yazısı da dâhil her yeri karalamıştı.

Oktay Defne'nin itirazlarını umursamadan onu da kucağına alıp öptü. "Teşekkür ederim bebeğim harika bir hediye bu."

Defne pes edip kendini babasının omzundan bıraktı. Sanki suymuşçasına kendini öylece bırakıvermişti. Baygınlık geçirmiş gibiydi. "Nereye götürüyorsun beni?"

Oktay güldü. "Bu ne böyle seni hapse atıyorum tavırları? Yemeğe gidiyoruz."

Nehir kucağında iki kızıyla mutfağa giren kocasına gülümsedi. Hayal bile olamayacak kadar güzel bir şey yaşıyordu.

Ayza - Yazılmamış Anılar (Yan Öykü)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin