ŞİŞEDEKİ FIRTINA
Bölüm : 2
Heyecanla bir sonraki günün programını, henüz bitmemiş günün akışı içinde yapar insanoğlu. Ertesi güne çıkacağı bile bilinmezken, yarının plânını programımı yapıyor olması, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi davranması, insan denen canlının ezelden beridir tekrarladığı klikleşmiş davranış örüntüsüydü.
Bu genellemeyi yaparken, kendimi bu topluluktan sıyırmış değilim. Bilâkis, tüm yaptıklarımı düşünürken bunları dile getiriyorum. Çıkış noktam dünüm, dünlerim, pembe düşlü geçmişim, bitmek bilmez hayallerim olmuştu. Sanki mutsuzluk beni hiç bulmayacakmış gibi ve ben sonsuza dek mutlu geleceklere sahip olacakmışım gibi plânlar, programlar yapmıştım.
Ümitliydim, geleceğe dair olan hayallerim ve umudum bitmek tükenmez hayat motivasyonumun kaynağıydı. Gençlik düşü değildi kapıldığım, zamanın ötesine takılmaktı. Şimdi düşünüyorum da ben ânı değil geleceği yaşamaya çalışmış bir hayalperesttim ve hayalini kurumaktan öte yaşamaya kalkıştığım o gelecek, beklediğimin aksine çıkan o gelecek gelip beni bulduğunda her şey darmadağın oldu.
Zavallı bedenim içinde hapsolduklarıyla birlikte sonu olmayan ve geri dönüşü imkansız bir çıkmaza sürüklendi.
Ne yapacağımı, bununla nasıl savaşacağımı bile bilmezken mutsuzluğumun içinde tek başıma kahroluyordum. Nitekim bu sorunun bir çözümü yoktu. O uğursuz vaktin geldiğini haber veren çan çalalı çok oldu ve tüm çıkışlar kapandı ne yazık ki! Kurtulmam veyahut geri dönme ihtimalim imkânsız bir hâl aldı.
İç çekercesine nefes alıp verdim ve uzandığım yerden yorgunca doğruldum, yan dönerek ayaklarımı yataktan aşağıya doğru sarkıttım. Ayaklarım sert zeminle buluştuğunda yataktan destek alarak ayaklandım. Birkaç metre ötemdeki pencereye ulaşana kadar ağır adımlarla ilerledim ve pencereyi açarak sabahın o soğuk havasının şok etkisi yaratan büyüsüne bıraktım kendimi.
Birkaç saniye sonra gözlerimi kapattım ve derin derin nefes alıp verirken elimi karnıma koyarak onu hissetmeye çalıştım. Biliyorum, henüz çok küçüktü ve onu hissetmem imkânsızdı. Lâkin dilemem gereken bir özür vardı ve hiç kuşkusuz o masum ruh bunu bekliyor olmalıydı.
"Özür dilerim," diye fısıldadığımda yüreğim buruktu, nihayetinde yaşanılanların basit bir özürle geçeceği veyahut telâfi edilebileceği konusunda hiçbir zaman emin olamamıştım. Dün neredeyse onun yaşama hakkını elinden almak üzereydim. Şimdi vicdanımı rehavete kavuşturmak için dilediğim özür, neyi ne kadar telafi edecekti ki?
"Biliyorum," diye fısıldadığımda, sanki karşımda duruyormuş ve bana hesap soruyormuş gibi iki büklüm olmuştu bedenim. Utandığım kişi kendimdim, bundan da eminim. "Yapmak istediğim şeyi asla bilmeyeceksin bebeğim, en azından temennim bu yönde. Ancak hissettin değil mi? Dün ve ondan önceki günlerde sana yaşatmış olduğum o karamsar duyguları elbette ki hissettin."
Ruhumu kasıp kavuran derin bir pişmanlık benliğimi ele geçirdiğinde sustum. Meğer ne kadar da doğruymuş, kişinin en çok zorlandığı şey kendisiyle yüzleşmekmiş. Gözlerimi araladığım vakit akmak için sabırsızlanan gözyaşlarım ardı ardına dökülmeye başladı. Bedenimi kasmadım, ağlamamak için benliğime karşı direnmedim, kendimi duyguların akışına bıraktım.
Günlerdir kendimi fazlasıyla sıkmıştım zaten ve ben güçlü durmak için çabaladıkça daha çok çökmeye başladım. Belki de zayıf olmalı, zayıflığımı kabul edip, bununla ayakta kalmaya çalışmalıydım. Nitekim zayıf yönümü sakladıkça, güçlü durmaya çalıştıkça yalnızca bedenen değil ruhen de çökmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...