Ş.F | Bölüm: 26

7.7K 553 100
                                    

ŞİŞEDEKİ FIRTINA

Bölüm: 26

Dünya kötü bir yer değildi, dünyayı cehenneme dönüştüren insanlardı. Can yakan, yıkıp döken, kan döken, kalp kıran merhametten yoksun insanlardı.

Benim cehennemimi yaratan insanlardı meselâ. Canımı yakan, nefes alırken hislerimi öldüren, bedenimi ruhsuz bırakan merhametten yoksun insanlardı.

Fiziksel ağrının kollarında, elim yaramın üzerinde iki büklüm otururken, sizi temin ederim ki canımı yakan şey kalbimde hissettiğimdi, zorladığım yaramın sızısı değildi. Nefesimi göğsüme tıkayan, beni darmadağın eden dakikalar önce duyduğum şeydi ki dile getiremiyordum bile.

Ben yatağın köşesine ilişmişken, tam karşımda oturuyordu, Mirşad. Odaya çıktığımızda yanıma gelmeyi istemişti, ben reddedince geri çekilmiş ve üzerime gelmemişti. Ben sessizce gözyaşlarımı akıtırken o çaresizce beni izlemişti.

Anlamaya çalışıyordum.

Böyle bir şeyi benden nasıl saklardı, nasıl?

"Söyleyecektim," dediğinde yerde gezinen bakışlarım onu buldu. Gözlerimin içine yalvarırcasına baktı, Mirşad. "Amacım senden gizlemek değildi ki böyle bir şeyi nasıl saklarım Eflin? Sadece... Sadece zamanının gelmesini bekliyordum."

"Ne zaman?" sorusu yorgunlukla döküldü dilimden. Ne zaman söyleyecekti ki bana? Oğlumu bir kaza kurşununda kaybetmediğimi ben ne zaman öğrenecektim? "Konuşman için doğru zaman... O doğru zaman ne zaman gelecekti, Mir?"

"O adî adamı bulunca, cezasını verince, sen kendini toparlayınca, bilmiyorum," dediğinde yüzünü avuçlarına bastırdı. "Bilmiyorum Eflin, bilmiyorum." Sıkıntılı bir şekilde nefesini verdi. "Allah kahretsin ki ben hiçbir şey bilmiyorum. Günlerdir düşünmekten aklımı yitireceğim, yok! Bir çıkış yolu yok..."

"Kucağıma almak için can attığım bebeğimi kaybettim ben," dediğimde alt dudağımı ağzımın içine yuvarladım ve dişlerimi bastırdım. "Oğlumu kaybettim ben, Mir."

"Bende," diye bas bas bağırdı, Mirşad. Ardından derin nefes alıp verdi. "Ben de kaybettim Eflin. Oğlumuzu ben de kaybettim," diye yineledi. "Sadece senin canın yanıyormuş gibi davranma lütfen, dayanamıyorum. Ne haldeyim görmüyor musun? En az senin kadar çaresizim, fark etmiyor musun? Benim de canım yanıyor, benim de. "

Bir şey demedim, esasen diyemedim. Nitekim onun da canının yandığının farkındaydım elbette. En az ben kadar acı çekiyordu. Haksızlık edemezdim fakat acım nefes aldırmıyordu bana. Kusmak istiyordum, birilerine öfkemi kusup rahatlamak istiyordum. Bencilce bir istekti bu, biliyorum ancak başka türlü de nefes alamıyordum.

"Kim peki?" dedim dakikalar sonra sessizliğimi bozduğumda. Aklım almıyordu, benim kime ne zararım dokunmuştu ki bana bunu yaşatmıştı. "Bize bu kötülüğü kim yaptı Mir?"

"Civar köyden bir adam," dedi Mirşad dişlerinin arasından tıslarken. "Tanımam etmem. Ne adını duymuşluğum ne de bir kez olsun görmüşlüğüm var."

"Niye yapmış peki bunu?" Böyle bir şeyin sebebi olmazdı ancak anlamaya çalışıyordum. "Sebebi neymiş?"

"Benim canımı yakmak istemiş sözde," dedi Mirşad oturduğu yerden ayağa kalktı. Ağız dolusu küfrederken odanın içinde aşağı yukarı dolandı. "İt herifin ifadesinde söylediği şey bu, benim canımı yakmak istemiş."

Başarmıştı, yakmıştı canımızı...

"Günlerdir arıyorduk, bulsaydım..." Dilinin ucuna gelenleri yuttu, sustu. Bulsaydın ne olacaktı ki? Hiçbir şey değişmeyecekti. "Akşam üzeri jandarmaya gidip teslim olmuş puşt. Ben yaptım demiş, suçunu itiraf edince karakola teslim edilmiş. Üzerinde silahı da varmış tabii, nöbetçi mahkemeye çıkarılmış, tutuklu yargılanmak üzere oradan da cezaevine sevk edilmiş."

Şişedeki Fırtına ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin