ŞİŞEDEKİ FIRTINA
Bölüm: 27
Geçmişin gölgesinden çıkmaya çalıştıkça daha da batıyordum kör karanlığa. Mirşad'ın elinden tuttuğumda her şeyi ardımda bırakacağımı ve kendime sıfırdan tertemiz bir hayat kuracağımı sanmıştım. Yanılmıştım...
Geçmiş, sen onu ardında bırakmak istedin diye seni bırakmıyordu, ne yazık ki!
Günlerdir düşünüp duruyordum, Yağız beni yüzüstü bırakıp gitmemiş olsaydı hayatım nasıl olurdu diye. Onunla evlenirdik muhtemelen. İstanbul'da mı yaşardık acaba? O zaman... O zaman bebeğim de yaşıyor olurdu, değil mi? Hâlâ benimle olurdu, karnımda günden güne büyürdü ve ben onu kucağıma alacağım gün için sabırsızlanıyor olurdum.
Mir...
Beni hiç sevmemiş olacaktı, değil mi? Tıpkı benim onu hiç sevmemiş olacağım gibi. O da hayatına devam ederdi muhtemelen. Ozan Ali'yi ailesine götürdüğünde annesi Dijle mi olacaktı? Dijle bakıp büyütecekti benim oğlumu? Ozan Ali beni sevip, bana alıştığı gibi ona da alışırdı kesin. Allah kahretsin o evde benim yerimde Dijle olacaktı.
Dilşah Hanım'ın ailemize uygun dediği tek gelin adayı!
Hayır.
Bahçede oturmuş yerde halının üzerinde oyuncaklarıyla oynayan oğlumu izlerken düşündüklerim sinirlerimi bozdu. Yaşadıklarım ne kadar zor olursa olsun ben hiçbirinden pişman değildim. Ne deli gibi sevdiğim kocamdan ne de kimseyle paylaşamadığım oğlumdan. Onlar benim ailemdi, aksi düşünülemezdi.
Etrafa gülücükler saçarak oynayan oğlunun videosunu çekmek için telefonu elime aldım. "Ozan Ali," diye seslendiğimde kafasını kaldırıp bana baktı. Önden üst iki dişini göstererek sevimli bir şekilde gülümsediğinde hayranlıkla izledim onu.
"Babaya seslen oğlum."
"Babba... babba..."
Allah'ım yiyeceğim bunu!
Çektiğim kısa videoyu Mirşad'a yollarken, sabırsızlıkla gelecek yanıtı bekliyordum. Evet, belki Mirşad'la daha fazla konuşmak için Ozan Ali'yi bahane olarak kullanıyor olabilirdim. Ancak ne yapayım, günün on yedi saatini bile onunla konuşarak geçirsem yine de özlüyordum ben kocamı. Geceleri uykumdan uyanacak kadar çok hem de.
Cevabı beklerken geçip giden günleri düşündüm. Buraya gelişimin üzerinden bir hafta geçmişti. İlk günler işkence gibiydi, evin içinde nefes alamıyordum. Her an geri dönebilme ihtimalim vardı. Ne ara o kadar alıştım ben Mirşad'a hiç bilmiyorum. Fakat konağı, insanları, hatta Dilşah Hanım'ı bile özler olmuştum. Kafamı toplamam gereken mevzular olmasaydı, hiç düşünmez giderdim de.
Sonra bir sabah, gelişimin üçüncü gününde Sezen aradı beni. Bir şey buldu sandım, heyecanla cevap verdim telefona. Ancak hiçbir şey bulamadığını ve en kısa zamanda Elif'le yanıma geleceklerini söylemişti. Okul ve sınavlardan kaynaklı ancak hafta sonu gelebildiklerinden onları beklemeye karar vermiştim. Arkadaşlarımı çok özlemiştim.
Onların gelişini beklerken, bu süreçte ailemle bol bol vakit geçirmiştim. Özellikle de babaannemle. Nitekim peşimden an olsun ayrılmayan babaannem ben nereye gitsem dakikası dolmadan yanımda bitiyordu. Eskiden de çok düşkündü bana, ancak şimdi daha da üzerime düşer olmuştu.
Burada bana "Eflin," diye seslenen kişi babaannemden başkası değildi. Kafamı kaldırdım ve kapının ağzında durmuş bana bakan babaanneme döndüm.
"Efendim Rabiş Sultan?"
"Gel tut elimden," dedi babaannem, kapının pervazına yaşlanmış bana elini uzatırken. "Şuraya az oturam, hava güzelmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...