ŞİŞEDEKİ FIRTINA
Bölüm: 10
İpin üzerinde dengede durmaya çalışan çarpık bacaklı bir palyaçoydum ben. Kendimi cambaz sanmış olmam, ne yazık ki bu gerçeği değiştirmemişti. Nitekim değil ipin üzerindeyken harekete geçmek, henüz dengemi dahi kuramamışken yere çakılmam kaçınılmaz son olmuştu.
Kaderimden kaçmaya çalışmam hiçbir şeyi yoluna sokmamıştı. Nihayetinde ben kaçarken bedbaht yazgım da peşim sıra yabancısı olduğum şehre sürüklenmişti. Aydınlık günleri ümit ederken, karanlığa mahkûm kalmıştım. Olacaklardan hiçbir şekilde kaçamayacaktım, kabullenmiştim artık. Bu lanetli yazgımdan kurtuluşum yoktu, anlamıştım nihayetinde.
Seslice nefesimi verdiğimde Mirşad'ın kolundan tutunarak doğruldum. Hâlâ kollarının arasındayken onunla içinde bulunduğumuz bu yakınlık açılmaya başlayan bilincime sinyal veriyordu. Yanlıştı, aksini düşünmemiştim bile. Mirşad benim için hâlâ bir yabancıydı, tıpkı benim ona olduğum gibi. İki yabancı gibi davranmalı ve asla ihlâl edilmemesi gereken kurallara mutlak suretle uymalıydık.
Telefonda Dilşad'ın endişeli sesi hâlâ duyulmaktayken seslice boğazımı temizledim. Mirşad'ın meraklı bakışları gözlerime tırmandığında birkaç saniye ne demek istediğimi çözmeye çalıştı. Kaşlarımla telefonu işaret ettiğimde, ısrarla bakışlarını üzerimde çekmezken sessizliğini de bozmayan Mirşada'a doğru konuştum. "Telefona cevap ver," dedim, başım hâlâ dönüyor, olacakların korkusundan olsa gerek elim ayağım titriyordu. "Yanıt alamadıkça senin için endişeleniyor."
Nihayet kardeşinin hatta olduğunu fark ettiğimde kafasını onaylarcasına salladı, Mirşad. Bakışlarımı önüme çevirdim ve konuşmasına dikkat kesilirken oldukça sessizdim. Dilimin ucunda biriken kelimelerim; bedenim ve ruhumdan farksız, yorgun düşmüştü.
"Dilşad," dedi Mirşad, sesini kardeşine duyurmaya çalışırken. Karşı taraf sessizleştiğindeyse, "Birazdan atacağım konuma gel," dedi direkt olarak. Afallayarak ona baktığımda çenesini ne var dercesine salladı. İnsan önce bir iyiyiz, derdi.
"Abi iyi misiniz?"
Dilşad'ın endişeli tınısı hoparlöre alınmış telefondan yükselirken, kafamı iki yana salladım. Aklımdan geçeni Dilşad dile getirmişti. Normal her insan gibi. Mirşad'ın umarsız tavırlarını mantığım kabul etmiyordu ve emin olduğum bir şey vardı ki hiçbir zaman da kabul etmeyecekti.
İçinde bulunduğumuz pozisyondan rahatsızlık duyduğumda hafif yana kayarak Mirşad'dan olabildiği kadarıyla uzaklaştım. Bakışlarım etrafta dolanırken gözüme telefonum çarptı. Yere düşürdüğüm telefonumu elime alıp, hızlıca hâlâ çalışıp çalışmadığını kontrol ettim. Neyse ki bozulmamış ve hâlâ çalışıyordu.
Seslice nefesini verdi Mirşad, dönüp bakmamak için kendimle savaşıyordum. Birkaç saniye sonra "İyiyiz," dediğinde, dayanamadım ve göz ucuyla ona baktım. Bakışları aramıza koyduğum boşlukta gezinirken, dalgınlığından ne düşündüğünü anlamak güçtü. Üstelemedim, bakışlarımı çektim ve ekrandaki bildirimlere bakıp kara kara başıma gelecekleri düşündüm.
Mirşad, "İyiyiz dedim ya," diye çıkıştığında Dilşad'ın endişeli sesi kesildi. "Daha fazla uzatma da sana göndereceğim konuma gel."
Mirşad telefonu kapattığında bakışları üzerimde geziniyordu, hissedebiliyordum. Hareketlerime dikkat kesilmiş, kuvvetle muhtemel ne düşündüğümü tahmin etmeye çalışıyordu. Bunu yaparken çok zorlanmasa gerek, malumu üzerine harabe halimden ne düşündüğümü rahatlıkla anlayabilirdi.
"Nereden öğrenmişler?"
Bilmiyorum dercesine omuz silkerken içime çektiğim hava canımı acıttı. Göğsüm sıkıştığında elim kalbimin üzerinde yer edindi. Babamla karşı karşıya geleceğimizi düşündükçe korku boğazıma tırmanıyor, kaybedeceklerimin tedirginliği beni ele geçirip çaresiz bırakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...