Ş.F | Bölüm: 6

9.1K 462 65
                                    

ŞİŞEDEKİ FIRTINA

Bölüm: 6

Hayır görünenin ardında kimi zaman şer, şer görünenin ardında mutlak bir hayır vardır, derdi babaannem. Seslice nefeslenirken görmüş geçirmiş dünya görüşüyle eklerdi: Yaradan kuluna dermansız dert vermez guzum.

Canım sıkıldığında, içim daraldığında babaanneme giderdim. Başımı dizlerine yaslar öylece sessizce uzanırdım. Hemen anlardı halimden, bir şeylerin canımı sıktığını hisseder, sorgulamaksızın bana yardımcı olurdu. Dudaklarından dökülen tek bir kelime, kimi zaman minik bir dokunuşu ve içten sevgisi şifa gibi gelir, yüreğime huzuru bahşederdi.

Şimdi bu soğuk mevsimde, yabancısı olduğum yerde kimsesiz gibi tek başıma otururken onun eksikliğini iliklerime kadar hissediyordum. Oysaki şu anda Ankara'da olup ona sarılmayı ne çok isterdim! Bana sarılıp, geçecek Eflin'im, demesine çok ihtiyacım vardı. Lâkin şu süreçte bu imkânsızdı. Ne gidecek gücüm ne de cesaretim vardı.

Esasen çaresizliği iliklerime kadar hissediyor, çıkış yolunu bulamadan bîçare etrafımda dönüp duruyordum. Benliğimi ele geçiren düşüncelerim karamsar, zihnim zifiri karanlık, umudumsa artık son demlerindeydi... Yol zifiri karanlığa uzanmakta, sonu yoktu ve belki de hiç olmayacaktı.

Ben denizde bir gemi, dalgalar vurur beni...

Kollarımı dizlerime sarmış, kara kara düşünürken, kulaklıktan yükselen türküye kısık seste eşlik ediyordum. Halimi özetlemiş bir dizenin hissettirdiği çaresizlikle baş etmek, şu anda hiç de kolay değildi. Bunu hakkettim mi, inanın ben de bilmiyorum. Kurtulmak için ne yapabilirim, onu da bilmiyorum. Kendime dair, hayatım için doğru olacak kararlara dair hiçbir şey bilmiyorum.

Dün geceden beri gözlerime gram uyku girmemişti ve ben sabaha kadar oturmuş, kara kara olmayan geleceğimi düşünmüştüm. Çalışma odasından çıktığımda gerisin geri o odaya dönemedim. Nitekim o odada soluklanamayacağımı, daralacağımı biliyordum.

Nefes almaya ihtiyacım olduğunu bildiğimden çaresizce kendimi dışarıya atmış ve bomboş bakışlarla etrafıma bakınırken fark ettiğim kamelyaya geçip oturmuştum. Mirşad peşimden gelmemişti, en azından bana bu iyiliği yapmıştı. Tek başıma kalıp, kendimle kalmaya, tüm yaşanılanları düşünmeye ihtiyacım vardı.

Tüm gece her detayı tekrar tekrar düşünüp, her ihtimali defalarca kez gözden geçirmiştim. Lâkin bir türlü çıkış yolunu bulamamıştım. Ailemin beni reddetme ihtimalini dâhi geçtim, nitekim şu anda önceliğim karnımdaki bebeğin geleceğiydi ve Mirşad açık açık bana, ola ki gidecek olursam güvende olmayacağımızı söylemişti. Öldürmek istediğim bebeğin geleceği için endişeleniyor olmam ironikti fakat gerçek buydu. Şu süreçte tek endişem onun hayatıydı.

Ailemin başını yakamazdım.

Sıkıntıyla nefesimi verdiğimde tüm çaresizliğimle kafamı dizlerime bastırdım ve dün geceyi zihnimde bir kez daha canlandırdım. Mirşad bana o sözleri söylerken amacı beni korkutmak değildi, biliyordum. Olacakları tüm çıplaklığıyla söylerken ilk defa hiç olmadığı kadar dürüsttü. Lâkin bunun için geç kalmamış mıydı? Misal buraya gelmeden önce söyleseydi ya da ben hiç tanımadığım, bilmediğim bir adama güvenip buralara gelmeye karar vermeden önce...

Allah'ım ben nasıl bir aptalım?

Mirşad'ı suçlarken kendimi haklamıyordum. Eh, bilmediğim bir yolu, sonunu düşünmeden ilk kez yürüyüşüm değildi. Esasen kızdığım şey, nasıl bu denli aptal olduğumdu! Niçin yaşadıklarımdan ders çıkarmıyordum?

Şişedeki Fırtına ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin