ŞİŞEDEKİ FIRTINA
Bölüm: 4
Süreç içerisinde veyahut alelâde alınan her karar, geleceğe doğru atılan her adım yepyeni bir hayatın kapısını aralar. Yeni heyecanlar, pembe düşler, heyecan dolu anlar, bitmek bilmez ümitler, esasen bilinçdışına bastırılmış dolu dizgin korkular...
İki yılımı geçirmiş olduğum odamın her detayına uzun uzun baktım. Bakmak zorunda hissettiğimden dolayı ya da törensel bir ritüel olduğu için değil; bakmak, görmek ve vedalaşmak istediğim için. Nitekim bu bir vedaydı ve vedalar acı olurdu, az da olsa yürek burkardı.
Küçük odamın mor rengine boyanmış duvarlarına, arka sokağa bakan bir hayli kirlemiş pencereme, fazlasıyla rahatsız olan yatağıma, eşyalarımı hiçbir zaman tam olarak sığdıramadığım ceviz rengi elbise dolabıma, vize ve final zamanlarında üzerinde uyukladığım çalışma masama...
Benim gerçeğim buydu: Benden bir iz taşıyan ve bende derin izler bırakan.
Yurttan kurtulduğum için büyük bir sevinç ve heyecanla yerleştiğim odamdan bu şekilde ayrılacağımı aklımın ucundan dâhi geçirmemiştim.
Çok saçma, insan yeni bir hayata başlarken sonunu, varacağı noktayı aklının ucundan dâhi geçirmezdi. Süreç içerisinde yaşayacağını düşündüğü sayısız mutlu ânı düşlemesine rağmen neticeyi hiç merak etmezdi. Neden?
İki yıl önce ailemi bir şekilde ikna etmiş ve arkadaşlarımla birlikte eve çıkmıştım. O anki heyecanımı, sevincimi, yeni hayatıma dair hayallerimi, beklentilerimi, hepsini an itibariyle anımsıyordum. Lâkin ne kadar düşünürsem düşüneyim bugüne veyahut sona ait herhangi bir anım, düşüncem, duygum yoktu.
Şimdi hiç düşünmediğim, zerre merak etmediğim neticeyi yaşarken yine aynı şeyi yapıyordum. Bir karar almış, yeni bir hayata doğru adım adım yürürken bir kez daha neticeyi merak etmeden ilerliyordum.
Seslice nefesimi verdim ve yalnızca ihtiyacım olacak eşyalarımı koyduğum bavulumu kapının arkasına doğru sürükledim. Odamı olduğu gibi bırakmış, hiçbir şeye dokunmamıştım. Zaten buna ne gücüm vardı ne de zamanım.
Kolumdaki saatime baktım, saat 08.35'ti. Mirşad beni almak için çoktan yola çıkmış olmalıydı. Buraya gelmek için sabah yedi gibi evden çıkmıştım.
Mirşad sabah beni bırakmak istediyse de kabul etmemiştim. Nitekim hem yalnız kalmak istemiş hem de zaten yapmam gereken bir açıklama vardı ki bunu tek başıma yapmak zorundaydım.
Önceki gece kızlara sabah geleceğimi ve onlarla konuşacağımı söylemiş olduğumdan sabahtan beni bekliyorlardı. Fazla uzun tutmadığım açıklamamın ardından eşyalarımı toplama bahanesinin arkasına sığınarak kaçarcasına odama gelmiştim. Elbette ki gerçeği söyleyememiş, yalnızca yeni bir yalanın ardına saklanmıştım.
Elif ile Sezen'e ne kadar uzunlukta süreceğini kestiremediğim bir zaman dilimi boyunca Ankara'da ailemin yanında kalacağımı söylemiştim. Genel olarak iyi olmadığımı belirtmiş, bir müddet derslerden uzak kafa dinlemek istediğim konusunda bir şeyler uydurmuştum.
O anda neler söylediğim hakkında tam bir fikrim yoktu. Nitekim hesap edemediğim duygusallığım yine kendini belli etmiş ve beni bir hayli zor durumda bırakmıştı. Son yılımda böyle bir şey yapmamın akla mantığa uyan bir yanı yoktu ancak Yağız ile ayrıldığımızı bildiklerinden neyse ki pek üstelememişlerdi. Esasen benim bu ayrılık sürecini atlatamadığım için gittiğimi düşünüyorlardı.
Hani haksız da sayılmazlardı ancak sebepler eksikti.
İç çekercesine soluklandığımda yorgunluğumla omuzlarımı düşürdüm. Ayrılık vakti gelmiş olmasına rağmen henüz hazır değildim. Ben hiç bilmediğim bir yolda yabancı bir adamla birlikte ilerlemeye karar vermiştim, nasıl hazır olacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...