ŞİŞEDEKİ FIRTINA
Bölüm: 29
Her şeyim ol Mir, ancak sakın pişmanlığım olma. Çünkü orası çok kalabalık ve ben seni orada bulamam.
Seni uyarmıştım Mir, bana bunu yapma demiştim.
Bulamam seni demiştim, değil mi?
Bak gördün mü?
Nasıl da kaybettim seni!
Gözlerimden akan gözyaşlarım kurumadan yerini yenileri alırken uzun uzun baktım gözlerine. Bu bakışlar çok yabancıydı bana. Benim sevdiğim adam bana böyle bakmazdı ki bir kere. Kıyamazdı ya hani bana, canımın yanmasına müsaade etmezdi, canımı bile isteye yakmazdı, bana beni öldürmek istermiş gibi bakmazdı, kelimeleri hiçbir zaman böyle yakıcı olmazdı...
Nasıl da kaybetmişti kendini?
Canımı yaktığının farkında mıydı ki?
Titreyen dudaklarımı dişlerimin arasına aldım, alt ve üst çenemi birbirine bastırarak durdurmaya çalıştım bîçare. Lâkin durmaksızın akan gözyaşlarımı durduracak bir çıkar yol bulamadım. Karşısında aciz gibi görünmek istemiyordum ama elimde değildi. Canım yanıyordu benim. Kalbim paramparça oluyordu sanki.
Nutkum tutulmuş gibi ona hayal kırıklığı içinde bakarken, nihayet yaptığı şeyi idrak edebildi. Elini gevşetti kolumu bırakmadan, "Konuşacağız," dedi. Kafasını salladı, kendi söylediğini yine kendisi onayladı. "Her şeyi konuşacağız," diye yineledi kendi kendine mırıldanırken. "Oturup konuşacağız, tamam mı?"
Benden bir cevap bekliyor muydu, bilmiyorum. Zaten ben tek kelime etmeyince, o da sustu ve beni ardından sürükleyerek odadan çıktı. Kapıyı açtı, yeri döve döve odanın kapalı kapısına doğru yürürken beni de peşinden boş bir çuval gibi çekiştirmeye başladı.
Ona engel olasım dâhi gelmiyordu ki buna ne gücüm kalmıştı ne de takatim. Yaşadığım hayal kırıklığı, algısını kaybetmiş bir aptala çevirmişti beni. Tam şu anda fazlasıyla şuursuzdum. Öldürse beni herhalde gıkım dâhi çıkmazdı. Nitekim gerçekleri öğrendiğimde bile böyle dağılmamıştım ben. Hayatımın hiçbir döneminde böyle hayal kırıklığına uğramamıştım. Canım hiç böyle yanmamıştı. Meğer ben ne çok anlam yüklemiştim bu adama da farkında dâhi değilmişim. Şimdi güvendiğim dağlara kar yağıyordu ki ben hissedemiyordum.
Odadan çıktığımız gibi merdivenlere yöneldi, Mirşad. Adımları o kadar büyüktü ki koşar adım yürüdüğüm hâlde yetişemiyordum ona. Şayet kolumdan tutup bana destek olmamış olsaydı şu anda çoktan yere kapaklanmıştım. Nitekim merdivenlerden inerken tam iki defa yuvarlanmaktan kıl payı kurtulmuştum. Sert zemine sürtünen dizlerim kanamıştı.
Acı içinde iki büklüm olduğumda bile bunu dâhi umursamadığında anladım ki beni sevdiği de yalandı, bana verdiği değer de.
Birinci katın avlusuna vardığımızda ayakta duracak takatim kalmamıştı. Yalpalayarak yanında dururken bomboş bakışlarım yerde geziniyordu. Aklım kalbime ilan ettiği savaşı kazanmıştı. Bak diyordu, bak gördün mü, ne oldu? O çok güvendiğin aşkın koca bir yalandan ibaret çıktı, anladın mı şimdi? Kalbimse ağıt yakıyordu, nitekim cenazesini kaldırıyordu bu gece. Sevdasını gömüyordu ki canım çıkacak gibi yanıyordu.
Salondan çıkan Meleknaz'a seslendiğinde kafamı güçlükle kaldırıp, bizi dehşetle izleyen Meleknaz'a baktım. Acınılası bir hâlde olmalıydım ki nutku tutulmuş bir hâlde bize bakarken, ufak çaplı bir çığlık firar etti dudaklarının arasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...