ŞİŞEDEKİ FIRTINA
Bölüm: 20
Kaderin bizim elimizde olmadığını ve bazı zamanlar haricinde ona çok da müdahale edemeyeceğimize inandım her zaman. Hayat akıp giderken, gelecek için tasalanmak yerine akışa bırakmayı makul gördüm çoğu zaman. En nihayetinde geldiğim noktaya baktığımda iyi bir halt yemediğimi anladım.
Esasen az biraz da olsa korkmam gerekti. Tasalanmam, geri çekilmem, bazı şeyleri kabul etmemem lazımdı. Aksi gibi belki de şu anda burada olmazdım ki yaşadığım çoğu olayın yıpratıcı yanından dolayı böyle yorulmazdım.
Ailemi kaybetmezdim meselâ, okuluma devam ediyor olabilirdim şu anda, arkadaşlarımla bir arada olurdum muhtemelen... Yağız'a kendimden çok güvenmezdim, babasız ve evlilik dışı bir çocuk doğurmak zorunda kalmazdım, bir aşiret liderinin oğluyla evliymişim gibi rol yapmak zorunda kalmazdım, yaşantıma uç bir kültürün içinde, kadınlara çok fazla söz hakkı tanımayan geleneksel bir ailenin içinde hayatta kalmaya çalışmazdım.
Şimdi aynı hataları bir kez daha tekrarlamamak adına, Mirşad ile evlilik yolunda ilerlerken dikkatli olmam gerektiğinin bilincindeydim. Ancak tecrübesiz olan bu yanım benim yalnızca merakımı harlamamı sağlamıştı ki devamında ne yapacaktım ben? Durduğum kapının ardında öylece beklerken, onu dinlediğimi açık etmek pahasına neyden bahsettiğini sormam mı gerekti? Yoksa hemen şu anda gerisin geri içeriye mi geçmem gerekti?
"Hazım," dediğinde Mirşad yeni bir telefon görüşmesi yaptığını anlamam uzun sürmedi. "Konuştum şimdi hocayla, öğleden sonra halledeceğiz ona göre. Evet, Viyan'ı da al buraya gel. Tamam... Bir aksilik olursa yine konuşuruz. Kimse hiçbir şey bilmeyecek ona göre... "
Telefonu kapatacağını anladığımda kapının ardından çıktım ve hızlı adımlarla gerisin geri mutfağa geçtim. Az önce kalktığım yere oturdum ve buz gibi olmuş çayımı alıp, yavaş yavaş yudumlamaya başladım. Zaten saniyeler geçmemişti ki Mirşad da içeriye geldi, tam karşıma geçip oturdu.
Bakışları üzerimdeydi, hissedebiliyordum. "Hocayla konuştum," dediğinde içtiğim çay neredeyse genzime kaçacaktı. Ben benden sakladığını düşünürken, Mirşad karşıma geçmiş bana kiminle konuştuğu kişiyi söylüyordu.
Allah'ım resmen adamın günahını aldım.
"Ne hocası?" derken kendimden utanmıyor değildim.
"Dini nikah için," dedi Mirşad lafı eveleyip gevelemeden.
Gözlerimi kısıp ona baktığımda, "İşle ilgili dedin," dedim az önce neden böyle bir şey dediğine anlam veremediğimi belirtirken.
"Konuşmadan, emin olmadan söylemek istemedim," dedi Mirşad. Ne konuşması dercesine kafamı salladığımda sesli bir şekilde nefesini verdi. Söyleyeceği şeyden hoşnut değilmiş gibiydi, yine de söylemek zorundaymış gibiydi.
"Hamilesin Eflin," dedi tereddütle. Yani? Bu yeni öğrendiğimiz bir durum değildi. "Ben onu her koşulda kendi çocuğum olarak göreceğim zaten," dediğinde bakışları karnımda gezindi. "Bundan yana şüphen olmasın. Ancak bebeğin biyolojik babası ben değilim. Yani şöyle ki, şu şartlar altında ikimizin nikâhı kıyılabiliyor mu, onu teyit etmem gerekiyordu. "
"Anladım," diye mırıldandım, soğumuş çayı masaya bırakırken. Arkama yaslandım, kollarımı göğsümün altında kavuşturdum. "Oluyor muymuş peki?"
"Oluyor," dedi Mirşad bana bakıp gülümsedi. "Öğleden sonra Hazım, Viyan ve Reber gelecek, imamla birlikte. Bugün dini nikâhımızı kıyacağız, karım oluyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...