Ş.F | Bölüm: 8

8.7K 461 74
                                    

ŞİŞEDEKİ FIRTINA

Bölüm: 8

Hayatımı, yarım yamalak ördüğüm bir kazağa benzetirken hiç de haksız sayılmazdım. Nitekim ilk kez örgü örmeye çalıştığımdan çok çabuk yoruluyor, her saniye pes etmeye meyilli sınırda bekliyordum. Ancak çok fazla yanlışlar yapmama rağmen vazgeçmiyordum. Bilakis azimle, en doğrusunu yapmak için bazen bir iki adım geriye gidip sil baştan başlıyordum.

Netice itibariyle bir şekilde şu anda vardığım noktaya ulaştığımdaysa nefes nefeseydim. Yorgundum ve çokça da bitkin. Lâkin henüz zaferimi kutlayamadan kötü bir durumla karşı karşıya geldiğimde anladım ki hiçbir şeyin son bulduğu yoktu.

Hani o güçlükle ördüğüm kazağım var ya, işte o kazağımdan bir ilmek kaçmış ve ben onu durdurmayı başaramadan sökük gittikçe büyümekteydi. Bense elimden hiçbir şey gelmeden öylece izlemekten ötesini yapamıyordum. İşte şu anda tam da o noktadaydım.

Hayatımın merkezindeki ilmek kaçmış ve sökük gün geçtikçe büyümekte. Önümüz kar, kış, fırtına ve ben sahip olduğum, olacağım tek kazağımı duçar olduğu durumdan kurtaramıyor olmanın sancısını çekiyordum. Düşünüp durdukça bir çıkış yolu bulamıyor olmam çok acıydı!

Elimden tutup, beni bu cehennemden kurtaracak birine ihtiyaç duyuyordum. Annemin sinesine, babamın güven dolu kollarına hasret kalmıştım. Kırgın yüreğim erkek kardeşimin güzel sevgisini arıyordu. Onlara gitmeliydim, onlara sarılmalıydım, onlara sığınmalıydım. Ancak yapamıyordum.

Esasen korkuyordum. Bilinmez bir yolu ürkek bir şekilde adımlarken deli gibi korkuyordum. Lâkin çok iyi bildiğim bir şey vardı ki korkunun ecele faydası yoktu. Ben ise gün geçtikçe büyümekte olan korkumla birlikte hiç tanımadığım bir adamla birlikte durmaksızın yürümekteydim.

Bir adım solumda, bana ailemden daha yakın olan bu yabancı adama güvenerek hata ettiğimin bilincindeyim. Buna rağmen çekip gidemiyor oluşum, bana görünmeyen tutsaklığımı acı acı haykırıyordu. Hayır, maddesel bir tutsaklık değildi benimki! Nitekim etrafımda demir parmaklıklar veyahut kilitli kapılar yoktu. Benim tutsaklığım zihnimin sınırları içindeydi ve bu tutsaklık ruhumu korkuya boğmaya yetiyordu.

Doğru olanı biliyor olmama rağmen, koşullandığım şartlara biat edip yanlışa adım atmaktan kaçınmıyor oluşumdu, benim çaresizliğim.

"Bugün yaşadıklarımı nasıl telafi edeceksin, çok merak ediyorum?"

Ne telafisi, diye alay etti iç sesim. Sen bir de telafi mi bekliyorsun?

Sessizliği bozmaya ne zaman karar verdim inanın bende bilmiyorum. Sanırım amacım beni rahatsız eden düşüncelerimi bastırmaktı. Çünkü onlarla baş etmek gün geçtikçe güçleşiyordu. Kaçış çözüm değildi, farkındaydım. Ancak geçici bir süre de olsa huzur veriyor oluşu bana cazip geliyordu. An olsun rehavete kavuşamayan zihnim o anlarda kısmen de olsa rahatlıyor ve ruhum anlık huzura kapılıyordu.

"Aptallığıma ver," dediğimde sinirle nefesimi verdim. "Yaşanan bunca şeyden sonra, senden telafi bekleyecek kadar aptal olmam benim hatam, kusura bakma, Mir Ağa."

Merdivenleri aynı hızda çıkmaya devam ederken gerildiğini fark ettiğimde dikkatle ona baktım. İki yanında sallanan elleri kısa bir anlığına yumruk hâlini aldı, çenesi hafif kasıldı ancak hızlıca toparlandı ve dümdüz önüne bakmaya devam etti. Bu konuyu açmamdan hoşlanmamıştı. Artık okuyabildiğim mimikleri bana bunu fısıldıyordu.

"Annemle ne konuşuyordunuz?" diye sordu, Mirşad. Konuyu kapatmak ister gibi bir hâli vardı. Üstelemedim, zaten diretmeye halim de yoktu. "Üzerine fazla gelmedi değil mi?"

Şişedeki Fırtına ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin