Ş.F | Bölüm: 3

16.2K 617 54
                                    

ŞİŞEDEKİ FIRTINA

Bölüm: 3

Hikâyenin sonunda, kulağıma fısıldadığın tatlı düşler gerçekleşmedi Yağız. Ben mi aldandım tatlı sözlerinin büyüsüne yoksa sende mi olacakların farkında değildin?

Artık emin değilim. Yaşanacakları, daha doğrusu bana yaşatacağın şeyleri plânladın mı?

Oysaki ben sana inanmıştım. Tereddüt etmeksizin beni sürüklediğin pembe düşlerin büyüsüne sorgusuz sualsiz bırakmıştım kendimi. Bekledim, hayal ettim, inandım ve hiç kuşkusuz çok sevdim. Sevilmek değildi niyetim, yüreğimden kopup gelen bir sevgiydi. Engel olamadım ki! Lâkin beklentilerimin aksine canlandı geleceğim

Kandırdın mı beni, hadi söyle!

Aldattın mı sevdana mahkûm yüreğimi?

Hani sonsuz mutlulukla kutsanacaktı ömrümüz?

Bahar çiçekleriyle dolup taşmadı ruhum, Yağız. Derinleşmedi gülüşüm, umutla dolup taşmadı göğsüm... Bilâkis kasvet çöktü her bir yanıma. Henüz yaza doyamadan sonbahara sürüklenmiş mecruh yüreğim yapraklarını teker teker döktü.

Kırıldım ben adam, parçalandım, eksildim... Eksilttin beni, tereddüt etmeksizin diline doladığın tek bir sözünle, yoksun bıraktığın bir çift bakışınla. Sen gittin Yağız, çekip gittin. Bir an bile düşünmeden geçtin benden, bizden, her şeyden.

Ben ise takıldım kaldım yaralandığım yerde, soluksuz bırakıldığım o vakitte.

Avuçlarımın arasında tutmakta olduğum kupa bardaktan buharı tütmekte olan kahvenin kokusu esen rüzgarın etkisiyle yüzüme doğru geldikçe düşüncelerim kesiliyor, dikkatim dağılıyordu. Ancak ben ısrarla düşünmeye, canımı yakan düşüncelerin karanlığında boğulmaya devam ediyordum.

Eskiden beri yaptığım bir şeydi bu: Kendi iç sesimle, gerçekte var olan ancak yüzleşemeyeceğim kişilerin hayaliyle konuşmak. Biliyorum, kulağa delice geliyor. Ancak yazmış olduğum günlük başkaları tarafından okunduğunu fark ettiğimden beri rahatlamak için yazmak yerine bu yöntemi tercih eder olmuştum.

Düşüncelerim bilinç alanımdan uzaklaşmaya başladığında durdum, düşünmeyi bıraktım ve rahatlamaya çalıştım. Her ne kadar rahatlatıcı bir etkisi olsa da esasen bu içsel yüzleşmeler ruhen ve zihnen beni fazlasıyla yoruyordu. Yine de akıl sağlığımı yitirmemek için bir şekilde gerçeklerle yüzleşip, olabilecek en olağan şekilde onları kabullenmeye çalışmam gerekti.

Uzun uzun içime çektiğim temiz havayla ciğerlerimi doldururken gözlerim kapalı bir şekilde düşünmeye devam ediyordum. Biz bu hâle nasıl geldik, daha doğrusu ben bu noktaya nasıl geldim, bu konu hakkında ne kadar düşünürsem düşüneyim sorularımın cevabını bulamıyordum. Sahi cevap neydi?

Kapılmış olduğum mutluluk ötesi bir rüya değildi, üstelik ben de gerçekle hayalin ayrımına varamayan küçük bir çocuk değildim. Bir şeyler eksikti veyahut ben tüm süreç boyunca eksik parçaları fark edemeyecek şekilde körleşmiştim. Nihayet ışığı bulduğumdaysa artık çok geçti.

Aylar öncesine kadar, olağan sıkıcılığı içinde ilerlerken bana her anımı dolu dolu yaşıyormuşum gibi hissettiren hayatım, bir anda tepetakla olmuştu. Ortada hiçbir sebep yokken, bahaneler sıralanmazken, açıklama gereği dahi duymayan bir adamın inkârı da olmamıştı pek tabii. Kendimi avutabileceğim, tutunabileceğim hiçbir şey yoktu.

Hayatımı birleştirmeyi düşündüğüm adam tarafından terk edilmiştim, çıplak gerçek buydu.

Doğru kişi olduğu düşündüğüm adamın baştan sona yanlış olduğunu, esasen sevdiğim kadar hiç sevilmediğimi çok sert bir şekilde öğrenmiştim. Sanılanın aksine yüzleşmem hiç kolay olmadığı gibi bunu kabullenme sürecim de oldukça sancılı geçmişti ki yüreğim hâlâ acıyordu. Hâlâ geceleri hıçkırarak uyanıyor, sıkışan kalbim nedeniyle nefes alamıyor, yutkunamıyor, ağız dolusu gülemiyor veyahut haykıra haykıra ağlayamıyordum.

Şişedeki Fırtına ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin