FİNAL
İki Yıl Sonra...
Küçük bir kız çocuğuydum, hayata atıldığımda. Ailemden ayrılıp İstanbul'da tek başıma yaşamaya başlayınca büyüdüm sandım. Ben artık yetişkin biriyim dedim, hayatım hakkında karar vermek durumunda kaldığım her seferde kendime bunu fısıldadım.
Korkmadım mı?
Çok...
Yanlış yapacağım korkusunu içten içe taşısam da vazgeçmedim yaşamaktan. Sevdim, sevildim, gezdim, eğlendim, yeri geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağladım, çok kez düştüm, ancak her seferinde ayağa kalkmayı başardım. Bir şekilde üç yılımı devirdim...
Bu saatten sonra her şeye göğüs gererim sandım. Beni yıkacak hiçbir şey yok, ben her problemi çözerim, çözemesem bile devam edebilirim, ben artık büyüdüm, Kemal Yıldırım'ın o küçük kızı değilim diyordum.
Meğer ne çok yanılmıştım ki hayat daha toy biri olduğumu bana beş ayda öğretti.
Beş ay...
Feleğin çemberinden geçtiğim o beş ayda büyüdüm ben. Ailem tarafında bir çırpıda silindiğimde, sevildiğimi sandığım adamın ihanetini öğrendiğimde, hastane köşelerinde hıçkıra hıçkıra ağladığımda, anne olmayı beklerken, evlât kaybettiğimde büyüdüm ben.
Sonra anladım ki meğer ben henüz büyümemiştim.
Şimdi büyüdüm...
Bitti dediğim noktada sil baştan başlamıştım hayata. Canım çok yandı, kısacık sürede çok fazla acı sığdırdım kaderime. Kırık bir kalemle yazılan yazgım, hiç kuşkusuz beni şu anki ben yapan şeydi.
Büyümemi sağlayan, bana savaşmayı öğreten, hayatın içinde kimi zaman güleceğimizi, bazı zamanlar hıçkıra hıçkıra ağlayacağımızı, lâkin günün sonunda sırtımızı yaslayacağımız birilerinin olacağını, bazen kendimize bazen de sevdiklerimize tutunarak tekrardan ayağa kalkacağımızı öğretmişti.
Mutlu muydum, evet. Mutsuz olduğum anlar, üzüldüğüm veyahut da sinirlendiğim anlar yok muydu, tabii ki vardı. Ancak artık şunu biliyordum. Mutluluk da mutsuzluk da hüzün de öfke de sonsuz döngüye mahkûm değildi. Her anın kendine göre hissettirdiği hissiyatlar vardı ki mühim olan bunların bir zaman sonra biteceğini bilip, ona göre devam etmekti hayata.
Dedim ya, büyüdüm ben diye.
Artık mutsuzluğu sonsuzluğa yaymıyor, anda yaşayıp anda bırakıyordum. Nitekim hayat çok kısa ve ben bu kısacık ömrümde sevdiklerime doymak istiyorum. Kocama, çocuklarıma, aileme, arkadaşlarıma...
Ben bu hayatı sevdiklerimle paylaşıp onlarla var olmak istiyorum. Dileğim sonsuz mutluluk değil ki bu imkânsızdı. Benim dileğim her şeye ve herkese rağmen ayakta kalabilmek, gülebilmek, belki de ağlayabilmek, ancak en çok da sevebilmek...
Ben bu hayatı dolu dolu yaşamak istiyorum.
Kollarının arasında mayıştığım kocamın o güzel yüzünü izlerken, içim huzurla dolup taşıyordu. Saat sabahın altısıydı ve ben bir saatten fazladır hareketsiz bir şekilde kocamı izliyordum. Ozan Ali sağ olsun, Mir gece ikiye doğru ancak uyduğundan, uyandığımı fark etmeden deliksiz bir uykunun kollarındaydı.
Karnımın üzerinde, her zamanki yerini koruyan elinin üzerine bıraktım elimi. Karnımda başlayan hareketlerle dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Kızlarım uyanmıştı ve sanırım babalarını uyandırmak için harekete geçmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişedeki Fırtına ✔
Teen Fiction"Âşık oyun oynar mıydı?" Hayatımı camdan bir şişenin içinde yaşadığımı bilmiyordum. Ta ki şişenin içinde kopan fırtınayla düzenim altüst olana dek. Bilmediğim bir şehirde, esasen bana yabancı olan bir adama tutunmuş, kurtuluşu riyada aramıştım. En...