Ş.F | Bölüm: 35

6.8K 505 158
                                    

ŞİŞEDEKİ FIRTINA

Bölüm: 35

"Arşınlar," dedi kadın zar zor duyulan sesiyle. "Ahmet sakladı benden, ancak duydum ben onu telefonda konuşuyordu. Arşınların kızıydı, hatta parayı da o verdi."

"Dijle?"

Kafasını onaylarcasına salladığında gözlerimin önü karardı. Bunu gerçekten de yapmış olamazdı, değil mi?

Bu kadarı da fazlaydı!

"Dijle Arşın verdi parayı, o tuttu Ahmet'i. Seni öldürsün diye o tuttu..."

Ciğerim yandı, ben ayakta durmaya çalışırken. Oğlumun içimdeki hareketleri geldi aklıma, boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Sonra düğün sabahından kareler düştü gözlerimin önüne. Daha o olay olmadan önce arabanın içinde Mir'le olan o tatlı konuşmalarımızı anımsadım, elimin altında kımıl kımıl dolanan bebeğimin son hareketlerini seçtim, o uğursuz ses yankılandı kulaklarımda, kana bulanan elbisem düştü zihnime...

Sonrası zaten kıyametimdi, bugüne kadar hatırlamamak için elimden geleni yaptığımdı. Bîçare kurtulmaya çalıştığımdı ki şu anda beni nefessiz bırakan gerçeklerdi.

Geriye doğru sendeledim, kafamı iki yana salladım. Gözlerimden ardı ardına yaşlar dökülürken, canım sanki o kör kurşunu şimdi yemişim gibi çok fazla yanıyordu. Bir insan böyle bir şeyi nasıl yapardı? Nasıl?

"Ahmet'e dedim ben," diye bağırdı bana sonum olacak o bilgiyi veren kadın. "Bizi yaktın dedim... Bizi sen bitirdin dedim... Doğmamış bebenin günahına girdin, dedim... Yanına kalır mı hiç dedim... Ah bu, bak gördün mü? Gördün mü nasıl da döndü geldi yavrumu buldu... Oğlumu kaybettim ben," derken yumruk yaptığı elini göğsüne vurdu ardı ardına. "Babasının günahının bedelini ödedi benim oğlum... Rabbim yanımıza bırakmadı... Yaktığımız kadar yaktı ya bizi..."

Karşımda dizlerinin üzerine çökmüş ahlanıp vahlanan kadını duymuyor, görmüyordum. Kitlenmiş kalmıştım öylece ben. Zihnimde tek bir şey geçip duruyordu. Oğlumu ben Dijle yüzünden kaybetmiştim. Onun yüzünden...

Nefesim göğsüme tıkandığında elimi kalbimin üzerine bastırdım, derin derin nefes alıp vermeye çalıştığımda kolumdan tutan Murat'a baktım yalvarırcasına. İstedim ki bu bir rüya olsun ve ben uyanayım. Kötü bir kâbus olsun ve ben uyanayım. Henüz atlattığım acılarla bir kez daha boğuşmak istemiyordum. Kaldıramazdım ki ben... Ancak hayır, gerçekti tüm bunlar.

Bu kötülüğü yapmıştı ya bana!

"İyi misin yenge?" diye sordu Murat, endişeli bakışları gözlerimden an olsun çekilmiyordu. İyi değildim, görmüyor muydu bunu? Ne diye soruyordu ki? Bir daha iyi olacak mıydım acaba?

"Otur şöyle," dedi Murat beni kaldırıma oturtmaya çalışırken. "Otur yenge, ben sana bir bardak su getireyim," dedi etrafına bakındı. Birilerini arıyordu, ben düşüp kalmadan yardım isteyeceği birilerini arıyordu. Nafile bir çabaydı, bu saatten sonra kim bana yardım edebilirdi ki?

Ben dediğini yapmayınca, "Hadi otur yenge," diye diretti, Murat. Sanırım düşüp kalmamdan korkuyordu ki ben de bundan korkuyordum. Korkum ölmek değildi, şu anda ölsem içimde ukde kalacak tek şey o aşağılık kadının canına okumamış olmamdı. Aksi gibi duçar olduğum bu cehennem ateşinden kurtuluştu ölüm. Keşke gelip bulsaydı ya beni!

"Yenge bir cevap ver Allah aşkına. Bak korkutuyorsun beni," dedi Murat, boştaki elini cebine attı. Telefonunu çıkardığında, "Ağamı arayacağım ben, sen şimdilik otur yenge," diye mırıldandı.

Şişedeki Fırtına ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin