Ş.F | Bölüm: 24

6.9K 513 223
                                    

ŞİŞEDEKİ FIRTINA

Bölüm: 24

Bir nefeslik canın derdine düşmüş, dünyanın acınılası tatlı yanı için pervane olduğunun farkında değildir insanoğlu. Yarını garantiymiş gibi bugünden yapardı plânını, o da yetmez tek elden stokçuluğa başlardı ki bazı zamanlar sevgiyi, çoğu zaman dünya malını biriktirmeye kalkardı.

Hiç kuşkusuz Mir Mirşad Firuzhan'ın stoklamaya çalıştığı şey küçük karısına duyduğu eşsiz sevgisiydi. Bu belki yokluk görmeden varlık içinde büyümesinden kaynaklıydı belki de sevgiye aç yanı daha ağır bastığından dolayıydı.

Durduğu noktadan geriye çekilse, hayatına dışarıdan bir baksa acınılası haline oturur yürek yakan ağıtını yakardı. Kolay değildi ki dizlerinin üzerinde kanlar içinde yatan, ömrüne ömrünü adadığı kadındı.

Şu hayatta sevdiği, kaybetmekten korktuğu tek kişiydi, Eflin. Canını ver, karın ayağa kalksın deseler bir an bile düşünmez verirdi o kıymetsiz canını. Lâkin hayat onu kayıplarla imtihan etmeyi seçmiş olacak ki bir kez daha sınanıyordu.

"Miro," diye bağıran annesine döndü çaresizce. "Miro kim kıydı? Kim kıydı kızıma... Eflin... Mir kim kıydı karına... Miro..."

Hemen yanı başında dizlerinin üzerine çökmüş dövünen annesine ve onu tutmaya çalışan yengesi Rozan'a baktı. Kafasını kaldırdı Mir Mirşad Firuzhan, etrafına bakındı. Bu yaşadığı şey gerçek miydi? En mutlu günleri, kardeşinin düğün günüydü bugün. Daha gelini alacaklardı, çiftliğe gidecek ve saatlerce halay çekeceklerdi. Eflin'le el ele halay çekeceklerdi daha. O mutlu olsun diye onunla karşılıklı Ankara havası oynayacaktı belki de...

Nefesi kesildi etrafına bakarken. Göğsü sıkıştı, boğazı düğümlendi. Kız kardeşi Meleknaz Liya'nın kolları arasında çığlık çığlığa ağlıyordu. Asmin ve Lavin de keza aynı şekilde ağlıyordu. Düğününe götürmek için gelinini bekleyen Dilşad yere çökmüş, dehşetle kucağında yatan kadına bakıyordu. Kalabalıktan yükselen uğultu, yürek yakan ağıtlar, yalvarışlar, çığlık sesleri duyan kulakların ciğerlerini dağlıyordu...

Kıyamet kopmuş gibi davranıyordu insanlar.

Kopmuştu değil mi?

Bir kurşun sıkılmıştı fezaya, en sevdiğini hedef almıştı da acıya tutuk kalmıştı ya kaderi. Bu kopan kızılca kıyametin emaresi değil de neydi?

Kafasını çevirdi, bakışlarını indirdi ve başını dizine koymuş karısını kucakladı Mir Mirşad Firuzhan. Dudağının kıyısında kustuğu kanın izi vardı. Gözleri kapalıydı ki kesik kesik aldığı soluklar da olmasa kafayı yerdi adam. Kadınını kendine çekti, kan kokusu bulaşan saçlarından o çok sevdiği kokuyu almaya çalıştı çaresizce.

"Eflin," dediğinde titrek sesi boğuk boğuk çıktı. Titreyen elleriyle karısının solgun yüzünü avuçladı, "Güzelim... Eflin," diye seslendi uyumakta olan küçük bir çocuğa seslenir gibi. "Eflin... Güzelim aç hadi... Hadi aç gözlerini," dedi bîçare. Oysaki Eflin gözlerini yumalı birkaç dakika kadar oluyordu. Açar mıydı ki bir daha?

"Mirşad!"

Ona seslenen kişiye dönüp baktı. Seyyid Han Cihanşah tepesinde dikilmiş çatık kaşlarıyla önce kucağındaki kadına baktı, ardından ona döndü. "Çabuk hastaneye gidelim," dedi kavramaları gereken gerçeği bas bas bağırdığında.

"Çabuk, ambulans geşene kadar geç olabilir," dedi Eflin'i kucağına almaya yeltendi ki Mirşad engel oldu. "Ben taşırım," dedi zorlukla. Evet, taşırdı. Karısını bir ömür kadar taşırdı, yeter ki cansız bedenini taşımakla sınanmasındı.

Şişedeki Fırtına ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin