4.BÖLÜM

9.8K 524 17
                                    

"Zaten babanı tanıyorsun kendisi mardinde albay izinli olduğu için buraya geldi bende savcıyım bir dava üzerinde çalışıyorum. En büyük abin agah kendisi asker oda izinli olduğu için geldi. Kendisinin bir kızı var yemeğe gelir biraz sonra. Diğer abin fatih polis ve nişanlı. Nişanlısı şuan mutfakta sen den bir yaş büyük. Ve diğer abin eray asker mardinde çalışıyor ama oda izinli ve son olarak engin lise son sınıf oda terörle mücadele savcısı yada polis olmak istiyor." Oha amk bu ne tavşan sürüsü gibi. "Şimdi sen kendini bize tanıtırmısın?" Dedi boş gözlerle onlara bakmaya devam etdim. "adım lal daha ne anlatayım?" Dedim engin; "mesela mesleğini söyleyebilirsin?" Dedi sonra fatih atladı; "dur ben söyleyim eda gibi boş gezen ve erkek kovalayanlardansın."dedi ne diyo bu piç fatihe dönüp sert sesimle; "bilgisayar mühendisiyim."dedim bana 'kesin öyledir.' Bakışları atıyordu. Yekta bey şüpheyle bana dönüp; "burdamı yaşıyorsun?"dedi kafamı 'evet' anlamında salladım. Halime hanım merakla; "sevgilin varmı?" Dedi yuh amk ne sevgilisi. Bu sefer engin lafa atladı; "anne hergün erkek değiştiriyordur sence adam gibi sevdiği biri varmıdır?" Dedi yok ben bunların ebesini tövbe Ya Rabbim ya. "Yok halime hanım sevgilim yok hiç olmadı." Dedim engin bana değişik bakışlar atıyordu. Mutfak tarafından  genç bir kız elinde kahvelerle geldi ve bana nefretle bakıyordu. Bu ne amk hepsi beni öldürmek ister gibi bakıyor. Herkesin kahvelerini verdikten sonra sıra bana gelince ayağı takılmış gibi yapıp kahveyi üzerime doğru atdı. Tek kişilik koltukta oturduğum için hemen kalkıp kenara geçmiştim. Kahve koltuğa dökülmüştü ve kızın ayağına terlikler takılınca yere düşerken onu tuttum. Salak rol yapacak derken gerçekten düşüyordu. "Çok pardon."dedi ona sert ve soğuk bir sesle; "sıkıntı yok." Dedim ve diğer  tekli koltuğa oturdum agah, engin,fatih ve eray bana şaşkınlıkla bakıyordu. Yaklaşık bi 5dk boyunca kimse konuşmadı ve bu sefer genç bir kadın kahvemi getirdi. Gerçekten çok tatlı birisine benziyordu; "hoş gelid ben lale fatihin nişanlısıyım." Dedi sesimi yumuşatmaya çalışarak; "hoş buldum lale bende lal kahve için teşkkür ederim." Dedim bana gülümseyerek baktıktan sonra yan taraftaki üçlü koltuğa oturdu. Fatihte hemen nişanlısının yanına gidip oturdu off benim canım sıkılıyor ya. Agah; "Emgin ve Fatih adına senden özür dilerim." Dedi birden kaşlarımı çatıp ne demek istediğini düşündüm. Off bende jeton yeni düştü. "başkasının adına özür dileme hakkımda ne düşünürlerse düşünsünler umrumda bile değil. Ben kendimi biliyorsam gerisi umrumda olmaz."dedim sonra enginin yanakları kızardı. Gözüme bir tatlı geldi lan. "Ben şey yani dediğim şeyden dolayı ııı özür dilerim."dedi bir özürü neden bu kadar uzatıyor anlamadımki ona dönüp; "sıkıntı yok." Dedim ama şimdiden ona karşı aramızda buzdan kalkanlar kurmaya başlamıştım Lale fatihe dönüp "fatih?" Dedi sorarcasına. Fatih elini ensesine atarak, laleye; "ben biraz ön yargılı davranmış olabilirim lal sendeb özür dilerim."dedi onada; "sıkıntı yok." Desemde enginde olduğu gibi onada karşı buzdan kalkanlar kurmaya başlamıştım. Küçük bir kız çocuğu koşarak agah'a sarıldı en fazla 6 yada 7 yaşında olduğu belli oluyordu. Halime hanım; "buda agah abinin kızı ecrin." Dedi ecrin elleri ille babasına; "bu abla kim?" Dedi ne yani konuşamıyormuydu. Halime hanım; "ablaya sorsana kuzum."dedi ecrin çekinerek yanıma gelip elleri ile; "merhaba ben ecrin senin adın ne?" Dedi ona yumuşatmaya çalıştığım yüz hatlarım ile ellerimi oynatarak; "bende lal tanıştığıma menun oldum dudak okumayı biliyorum dudaklarını oynatarak söylersen seni anlarım." Dedim gözlerini kocaman açarak; "gerçektenmi" der gibi dudaklarını oynatdı. Kafamla onu onaylayıp; "evet gerçekten." Dedim dudaklarını oynatarak; "bacağına oturabilirmiyim hala." Dedi gene kafamla onaylayıp; "gel bakalım." Dedim kollarını açınca onu kollarının altından tutarak kaldırıp bacağımın üzerinde rahatlıkla oturmasını sağladım. Diğerleri bize şaşkınlıkla bakıykrdu. Ecrin bana dönüp dudaklarını oynatarak; "şey eda abla nerde o görürse kızabilir."dedi yüz hatlarım gene keskinleşmişti ne yaşatmıştı bu küçük kızda böyle korkuyordu ondan? ecrine baktım; "o artık burada yok ama neden kızsın?" Dedim ecrin önce babasına baktı sonra; "benim ona hala dememe izin vermiyordu sana hala dedim diye kızmasını istemiyorum." Dedi sebebinin bu olduğunu hiç düşünmüyorum ama hadi hayırlısı. Ecrine; "merak etme artık sana kızamaz gitti o banada istediğini diyebilirsin." Dedim oha lan çocukları hiç sevmeyen ben bu minik kızı bırakmak istemiyordum. Halime hanım bize şevkatle bakıyordu agah ise kızına değişik bir bakış atıyordu ama bu kötü anlamda değildi sanki şevkatle bakıyordu. Diğerleri ise bize hem şaşkınlık hemde mutlulukla bakıyordu. Telefonum çalınca arayana baktım. Deniz arıyordu halime hanım; "önemli ise bahçeye çıkabilirsin."dedi kafamı 'gerek yok' manasında salladım ve telefonu açtım; "kızım sen gene ne yaptın." Dedi deniz bu arada erkek. "yapmam gerekeni yaptım." Dedim sert sesimle. Gene diyorum belki aldığım cezadan sonra sinirlenip kriz geçiririm ama hiçbir şekilde pişman olmam. "lal bu kaç oldu?" Dedi oha amk ben onumu saydım. "ne biliyim ben kaç oldu onumu saydım." Dedim deniz derin bir nefes alıp; "yarın sorguya alınacaksın savcı halime bozkurt ve savcı kerim zambak da orada olacak geçen günkü gibi eşofman takımı giyip gelme." Dedi ciddimi bu? "Ne giyim pantolon gömlek mi kimse kusura bakmasın olum ben eşofman takımı giyecem." Dedim herkes bana bakıyordu. "lal beni çıldırtma kızım malmısın sen?" Dedi kimse bana gömlek giydiremez abi o ne öyle ya ben onunla rahat hareket edemiyorum bir türlü. Şu hayatta nefret etdiğim üç tür kıyafet şekli var 1.Elbise türü 2.Etek türü 3.Gömlek türü "Deniz başka bir şey yoksa kapatıyorum."dedim deniz oflayıp; "tamam kapat başımın belası kapat yarın görüşürüz." Dedi telefonu kapatıp cebime koydum. Halime hanım ne olduğunu bence anlamıştı ve bana 'ciddimisin?' Bakışları atıyordu. Ne yani mahkemeye giderken eşofman takımı giyecektim sadece neden bu kadar uzatıyorlarki? Mutfak tarafından gene o tatlı kadın geldi. "hanımım yemek hazır buyurun." Dedi herkes ayaklanınca ecrini kucağıma aldım. Kolumdaki yara kendini belli etmişti hemen off off agah abi arkadan bizimle birlikte geliyordu ecrini almak istemişti ama ecrin beni bırakmamıştı ve sadece benim görebileceğim şekilde; "babamı kışkandırmak istiyorum yardım edermisin."dedi aslında böyle bir şey yapmazdım ama madem bu küçük hanım istiyor yapalım bakalım. Yemek sofrasına gelince yekta beyin; "afiyet olsun." Demesiyle herkes yemeğine başladı. Agahın yanındaki ecrinin olması gereken sandalye boştu çünki küçük hanım bacağıma oturmuştu birlikte yiyorduk. Agahın kıskandığı belliydi. "Kızım gelsene yanıma." Dedi ama ecrin birden bana sarıldı. Geri babasına dönüp elleri ile; "ben halamla yemek yiyicem." Dedi herkes buna gülerken ben sert bir ifadeyle yemeğimi yemeye devam etdim. Hem kendim yiyor hem ecrine yediriyordum.
...
Yemeğimizi yemiş bahçeye çıkmıştık ve çaylarımızın gelmesini bekliyorduk. Yemek agahın kıskançlıklarıyla geçmişti. Ecrin bana dönüp eliyle motorumu gösterdi. "o seninmi?" Dedi onu kafamla onaylayıp; "evet benim binmek istermisin?" Dedim  kafasını 'evet' anlamında sallayınca agaha dönüp; "bahçenin içinde motorla birkaç tur atabilirmiyiz?"dedim şaşkınlıkla bana bakıyordu. "ecrin mi istedi?"dedi kafamı 'evet' manasında salladım. Herkes şaşkınlıkla bakıyordu. Neden bukadar şaşırmışlardıki agah kafasını; 'tamam' manasında sallayınca ecrin sevinçle ellerini birbirine vurdu. Birlikte ayağa kalkıp motorun yanına gitdik ben kask takmazdım bu yüzden motorda kask yoktu ve ecrine kask takmadan bindirmeyi düşünmüyorum. Ecrine dönüp "kask yok sana bir tane kask bulmalıyız." Dedim bana; "hemen geliyorum." Dedi dudaklarını oynatarak ve sonra koşarak eve doğru gitdi. Yaklaşık iki dakika sonra kafasında pembe çiçekli bir kask ile geldi. Önce ben bindim sonrada ecrini kollarından tutup önüme oturttum bir elimle ecrini diğer elimle de direksiyonu tutdum ecrinde ellerini direksiyona uzatmıştı. 
...
Bahçede birkaç tur atdıktan sonra ecrin uyumaya gitmişti. Bizde oturup çay içmiştik. Beklediğimden daha iyi geçmişti. Halime hanım yarın davadan sonra mardine döneceklerini söylemişti. Onlara hala hanım ve bey diyordum. Çaylarımızı içdikten sonra saat geç olduğu için evime doğru yola çıkmıştım. Halime hanım; "Lal istersrn bugün burada kal." demişti ama ben kabul etmemiştim. Binanın önüne gelince motorumu park edip binaya girdim ve hızla 4.kata çıktım. Evime geldiğimde saat  22:16 ydı üzerimi değiştirip gri pijamalarımı giydim ve kendimi uykunun o güzel karanlığına teslim etdim.
...
Sabah 06:00 da kalkıp spor yapmaya başladım. Bugün sorguya girecektim yaklaşık iki buçuk saat spor yaptıktan sonra evime geçip soğuk su ile duş aldım. Üzerime siyah eşofman takımı giyinip silahımı belime yerleştirdim. Cüzdanımı,sigara paketimi,telefonumu ve anahtarlarımı'da aldım ve evden çıkıp önce karargaha sürdüm orda beni sorguya alacaklardı sonra mahkemeye çıkacaktım. (Böylemi oluyor bilmiyorum ama bu kısmı kafadan yazıyorum isterseniz buraları geçebilirsiniz ama olaylar karışacak.) Karargaha gelince bütün askerler bana bakıyordu onları umursamadan karargaha girdim nöbetçi asker beni tanıdığı için kapıyı açmıştı. Motorumu park edip albayın odasına doğru yürüdüm ve kapıyı tıklatıp içeri girdim. Haydi bismillah başlıyoruz.
...
Sorgum bitmişti şimdi benim için verilecek cezanın ne olacağını öğrenmeye mahkemeye gidiyordum. Arkamdan kendi arabası ile taha albay geliyordu bu sefer yol gözüme uzun gelmişti sanki hiç bitmeyecek gibi.
...
Mahkeme salonuna gelmiştim deniz yanıma gelip; "sorgun bitdimi?" Dedi onu kafamla onaylayıp yürümeye başladım. İlerde gördüğüm biyo aile ile kaşlarımı çatdım. Bunların burda ne işi var amk? Onlarda beni görünce şaşırmıştı ama ben kendimi hemen toparlayıp sert halime dönmüştüm kapıyı tıklatıp içeri girdim. Gene başlıyoruz bismillah.
...
YAZARDAN
Bozkurt ailesinin erkekleri lailin neden orada olduğunu düşünüyorlardı. Halime hanımın anlattığı asker o olabilirmiydi? ama mesleğinin bilgisayar mühendisi olduğunu söylemişti. Bozkurt erkeklerinin kafası karışmıştı. Ecrinse halasını tekrar görmekten mutlu olmuştu. Agah, lale ile ecrini kantine gönderdi. Lale'nin onu koruyamayacağını düşünse asla kızını lale ile göndermezdi.  Bir yandanda lal'in neden bu davada olduğunu düşünüyordu. Bozkurt erkeklerinin kafası fazlasıyla karışmıştı. Sonra kapı birden açıldı ve lal duvarı yumruklamaya başladı. Yaptığı şeyden pişman değildi bir daha olsa bir daha yapardı ama aldığı ceza yaptığı şeye değmezdi birkaç tane iti yaktı diye 2ay uzaklaştırma almış olması sinirlenmesine sebep olmuştu. Ama o zaten biliyordu böyle bir ceza alacağını sadece o salakları savunan savcı yüzünden fazlası ile sinirlenip sinir krizi geçermenin eşiğine gelmişti.
~LAL'DEN~
Hakkımda karar verilmiş ve 2 ay uzaklaştırma almıştım evet birkaç tane iti yaktım diye uzaklaştırma almıştım. O itleri yaktığım için pişman değildim. Bir daha olsa bir daha yapardım hatta hep yapardım ama 2 ay uzaklaştırma almam ve aynı zamanda şu mal savcı sinirlerimi bozup benim sinir krizinin eşiğine gelmeme sebep olmuştu resmen ve ben gene kimseye zarar vermemek için kendime zarar vermiştim. Kapıyı hızla açıp dışarı çıkmış ve sinirle duvarı yumruklamaya başladım. Deniz gelip beni tutmaya çalıştı taha albayda kriz geçirmeme az kaldığını anlamış olmalıydı. Artık elim mos mor olmaya başlamışdı içerden o itleri savunan savcı çıkıp; "onlarda insanlar ve onlarda bir dava için savaşıyor aldığın ceza az bile." Dedi ona dönüp tıslarcasına; "benim vatanımı bölmek için uğraşdıkları davamı? Hiçbir zaman kazanamayacaklar o davayı. O itleri yaktığım için hiç pişman değilim." Dedim sonra sırıtarak; "aslında bundan sonra bütün itleri yakabilirim." Dedim gözüm dönmüştü şu an herşeyi yapabilirdim. "eğer bir daha böyle bir olay olursa mesleğinden alınman için elimden gelenden fazlasını yaparım." Dedi bağırarak. Bunun üzerine onu boğazından tutup duvara yapıştırdım. Artık bozkurt aileside dahil olmak üzere herkes beni tutuyordu. En sonunda taha albay; "asker kendine gel bırak savcıyı." Dedi savcıyı bırakıp bir adım geri çekildim ve hazır ola geçtim. Taha albay önümde durup; "asker pişmanmısın?" Dedi sırıtarak; "değilim ve birdaha olsa bir değil bin defada yaparım komutanım." Dedim albay bana gururla bakıyordu. Yarasa olarak özel görevlere katılabilirmiydim aceba? Savcı bana bağırarak; "seni dava edeceğim." Diye tehdit etmeye başladı. Denize dönüp; "Deniz savcı bey benden şikayetçiymiş yapılması gereken işlemleri başlat." Dedim deniz sırıtarak bana bakıp; "Hemen hallediyorum." Dedi madem dava edecek buyursun etsin. Hakim bey gelip; "burada böyle kavga edemezsiniz çıkın dışarı." Diyerek hepimizi kovdu. Herkes sırayla çıkmaya başladı tam kapıya çıkış kısmına geldiğimizde karşı binanın çatısında gördüğüm parıltıyla halime hanıma doğrultulan silahı gördüm. Sonra iki kuşun sesi. Halime hanımın önüne geçtiğim için biri benim kalbimin altında bir yere diğeriyse benim silahımdan çıkan ve adamın kafasından vurulmasına sebep olan kurşundu. Herkes silahını çekip etrafı kontrol altına aldılar bende artık dengemi sağlayamadığım için halime hanımın kollarına düştüm. Halime hanım bağırarak bir şeyler söylüyordu ama algılayamıyordum. Sonra ağzımda kanın o metalik tadı geldi galiba bu sefer gerçektende yolun sonuna gelmiştim.
YAZARDAN
Halime hanım ağlayarak lal'e sesleniyordu ama lal hiçbir tepki vermiyordu. Halime hanım kocasına seslendi; "y-yekta." Diyebildi sadece. Yekta bey hızla karısının yanına gelip üzerindeki gömleği çıkararak lalin yarasının üzerine baskı yapmaya başladı. Lal çok kan kaybediyordu ve bu hiç iyi değildi. Ambulans gelince içinden görevliler gelip lali aldılar. Halime hanımın üzeri ve elleri kendi kızının kanı ile kırmızıya boyanmıştı. Lale silah patlama sesleri gelince ecrini güvene alabilmek adına güvenlik odasına gelmiş kapıyı kitlemiş ve çantasından silahını çıkartarak önlemini almıştı. Lale özel güvenlik olduğu için hem yakın dövüşde hemde silah kullanmakta iyiydi. Ecrin korkuyla kenara sinmişti ama ağlamıyordu güçlü bir kız olması gerektiğini biliyordu ve içinden sürekli olarak ALLAH'a dua ediyordu.
Halime hanım hemen ambulansa bindi. Kızının elindem tuttu ve oda ALLAH'a dua etmeye başladı. Ambulans hızla hastaneye geldi hemşireler doktora kısaca durumu özetlemişler ve lali ameliyata almışlardı. Halime hanım duvarın dibine çoküp ALLAH'a dua etmeye devam etdi. Herkes bir ona bir üzerindeki kana birde ameliyathane nin kapısına bakıyorlardı. Taha albay ,birkaç asker ve bozkurt ailesi koşarak halime hanımın yanına geldi. Yekta bey eşinin mahvoluşunu izledi. Halime hanımın yanına oturup beklemeye başladı. Hemşire koşarak ameliyathane den çıktı ve; "0Rh negatif kana ihtiyacımız var çok acil." Dedi bozkurt ailesinden sadece engin,yekta ve fatihin kanları 0Rh negatifti hemen kan vermeye gitdiler. Kan yeterli gelmeyince taha albay karargaha haber vermişti. Kan gurubu 0Rh negatif olan bütün askerler burdaydı. Taha albay üç kişinin yeterli olacağını söylesede birsürü asker gelip lalin onlara yaptığı yardımların yanında bunun bir hiç olduğunu söyleyip gitmişlerdi. Etraftaki insanlar askerleri görünce ameliyatdaki kişinin bir asker olduğunu anlayıp bazıları kan vermek istemiş bazılarıysa hiç umursamamış; "o kadar para alıyorlar olacak böyle şeyler." Deyip geçmişlerdi. Peki hangi can parayla ölçülürdü? Hangi para şehitlerimizi geri getirirdi?
...
Tam 24 saat olmuştu lal ameliyata gireli. Olayları duran gülşah hanım hemen hastaneye gelmişti. Gülşah hanımın ve taha albayın iki çocuğu vardı birisi şehit olmuştu ve diğeriyse şuan hayat mücadelesi veriyordu. Gülşah hanım hiçbir zaman lal ve oğlu ayazı ayırt etmez, ikisinede aynı sevgi ile yaklaşırdı. Oğlu şehit olduğundan beri lal'e daha düşkün olmuştu helede vurulduğunda daha çok korkar ve sürekli ALLAH'a dua ederdi. 

ASKER KIZ ~GERÇEK AİLEMMİ?~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin