8.BÖLÜM

6.9K 366 20
                                    

(ARKADAŞLAR YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...🇹🇷🇦🇿🇹🇷)
Melih ile konuşmamızı bitirmiştik. Kafamı duvara yaslamaya devam ederken sağ bacağımı kendime çektim ve kolumu üzerine koyup adama son bir kez daha bakıp gözlerimi kapattım. Bir süre sonra kafamda hissetdiğim hafif baskı ile gözlerimi araladım. Melih kafamı omzuna koymuştu. Ona güvendiğim için kafamı rahatlık ile omzuna koymuş gözlerimi kapatmıştım.
...
Sabah kafamın birden düşme hissi ile uyandım. Melih hazırola geçmiş; "Yüzbaşı Melih Barbaros Adana Emredin Komutanım." Deyince bende hızla ayağa kalktım. Yarbay ferhat çatak gelmişti. Hızla hazırola geçip; "Yüzbaşı Lal Kara Adana Emredin  Komutanım." Dedim yarbay beni gördüğüne pek şaşırmamış gibiydi. "Lal ve Melih çıkıyorsunuz." Dedi dünkü başkomiser parmaklıkların kapısını açıp geçmemize izin verdi. Karşıdaki maho'nun adamı olabilecek şahıs dikkatle bize bakıyordu. Önce parmaklıklardan daha sonra nezarethaneden çıktık önce sola dönüp düz bir kolidora geldik. Yarbay önden melih ve ben ise arkasından gidiyorduk. Karakolun kapısına gelince merdivenleri inip bahçeye geldik. Arabam bahçede park edilmiş beni bekliyordu. Melih anlaşılan gene gece yürüyüşüne çıkmış ve malın birini döverek nezarete düşmüştü. Yarbay bizi hiç takmadan arabasına binmiş gitmişti. Melihe dönüp; "bin hadi benim eve gidek." Dedim melih beni kafasıyla onaylayıp; "önce bi kendi evime uğramam gerek." Dedi üzerini göstererek. Üzerinin bazı yerleri kan olmuştu. "Olum acıdım lan dövdüğün kişiye." Dedim üzerindeki kanların ona ait olmadığını çok iyi biliyorum. Dün omzunda uyuyacakken dikkatimi çekmiş ve sormuştum ancak kendi kanı olmadığını söylemişti. Eğer bir yerinde birşey olsa ilk bize daha da doğrusu bana. Söylerdi eminim. Melihi kafam ile onaylayıp; "tamam o zaman ilk senin evine gidelim." Dedim birlikte arabaya geçtik o yolcu koltuğuna bende sürücü koltuğuna geçtim. Melih emniyet kemerini bağlamıştı ancak ben bağlamadım. Sevmiyorum abi takmayı hoşuma gitmiyor. Önce melihin evine gittik benim gibi bir binada oturuyordu ancak 2.kattaydı. Ben arabanın içinde beklerken melihte sonunda gelebilmişti. Aynı benimki gibi siyah sade bir tişört ve siyah bir eşofman giymişti. Arabayı çalıştırıp benim evime sürdüm. Off abi daha kapıyı değiştirmedim. Birde maho iş var. Telefonum çalınca kim olduğuna baktım halime hanım arıyordu. Telefonu açıp arabaya bağladım. "Alo." Dedi halime hanım ben alo demeden direk; "buyrun halime hanım." Dedim bence alo gereksiz bir kelime abi. Direk konuya girmek her zaman için bence en iyisi. "Lal kızım ben senin durumunu merak etmiştim. Yaran nasıl?" Dedi derin bir nefes alıp; "iyiyim halime hanım merak etmeyin. Siz nasılsınız?" Dedim abi kolay değil kadının kollarında az kalsın bir asker şehit oluyordu. "Ben iyiyim teşekkürler. Kızım eğer müsait olursanız iki gün sonra size gelebilirmiyiz?" Dedi sert halimden ödün vermeden; "halime hanım tabi gelebilirsiniz ancak ben birkaç gün buralarda olmayacağım. Lütfen yanlış anlamayın." Dedim abi umarım yanlış anlamaz. "Yok anlamam ama nereye gideceksin?" Dedi işte bende bunu tam olarak bilmiyorum. Maho nereye götürürse bende oraya gideceğim. Tabi o nezarethanede'ki adam mahonun adamı ise. "Ben bir arkadaşıma gideceğim o da vurulmuş onun yanında olmam gerek." Dedim halime hanım; "tamam kızım sorun değil. Peki sen mardine gelecekmisin?" Dedi bak belki bu olabilir maho ile işim bittikten sonra belki melih ile gidebiliriz. Melih'e bakıp cevap verdim; "belki iki arkadaşım ile gelebiliriz." Dedim melih elini yüzüne vurup; 'beni ne karıştırıyon.' Bakışları atıyordu. "Tamam kızım tekrar konuşuruz kapatmam gerek buyurun hakim be-." Galiba yanına hakim gelmişti. Telefonu kapatmıştı. Binanın önüne gelince arabayı park etdim. Melih bana; "oğlum ne mardini?" Dedi gülerek ona dönüp; "oğlum daha ne istiyon hem gezeriz hem seni biyo ailem ile tanıştırırım." Dedim şaşkınlık ile bana bakıp; "ne biyo ailesi amk." Dedi sonra jeton yeni düşmüş olacak'ki olduğu yerde durup; "o piçler gerçek ailen değilmiymiş?" Dedi dişlerinin arasından oda biliyordu çocukken çektiğim eziyetleri. Kafamı 'hayır' anlamında sallayıp; "herşey boşa gitmiş be oğlum." Dedim gelip elini omzuma atıp; "boşver lan vardır bunda'da bir hayır." Dedi buruk bir gülümseme ile kafamı salladım. Telefondan saate bakınca daha 10:26 olduğunu gördüm. Birlikte binaya girip hızla 4.kata çıktık. Melih; "oğlum bu ne ya 4.katta oturmaya öşenirim ben amk." Dedi ona bakınca; "oğlum günlük dört kat inilip çıkılırmı?" Dedi kapının önüne geldik. Daha kapıyı görmemişti. "Hayır yani ben sa-" cümlesini bölen kapının haliydi. Asma kilitler hala duruyordu anlaşılan giren olmamıştı. Gökhan'a kilitlerini sağlam getireceğim dediğim için kilitleri kırmadım. Melihe dönüp; "çatıda yedek kapı vardı onu getirsene." Dedim melih kafasını sallayıp; "tamam." Dedi ve çatı katına çıktı. Yaklaşık iki dakika sonra elinde koca kapıyla geldi. Eğer o kadar kası olmasaydı zor taşırdı o kapıyı. Önce asma kilitleri çıkarıp cebime koydum. Sonra içeri girip gerekli birkaç malzemeyi alarak geri döndüm. Kapının vidalarını tek tek söküp kapıyı yerinden çıkardım. Melih yedek kapıyı takarken bende bu kapıyı çatı katına çıkardım.işim bitince geri melihin yanına döndüm. Kapının son birkaç vidasını takıyordu. Yanına gidip yardım etdim. İşimiz bitince birlikte eve girdik. O salona dönerken ben odama gidip üzerimi değiştirdim. Gene aynı sitil siyah eşofman takımı giyinmiştim. Melihin yanına gidince duvarlara baktığını gördüm. "Çizimlere devam ediyormusun." Dedi kafamı 'hayır' anlamında salladım. "O küçükkendi sadece bazı şeylerin üzerini kapatmak için çiziyorum." Dedim. O şeylerin silahlarım olduğunu çoktan anlamıştı. Kafasını sallayıp; "acıktım." Dedi kafam ile mutfak tarafını gösterip; "gel o zaman yemek hazırlayalım." Dedim beni kafası ile onaylayıp; "hadi eskisi gibi bir kahvaltı hazırlayalım sende gökhanı çağır." Dedi kafamı sallayıp elime telefonumu aldım. Kişiler kısmından gökhan yazısına tıkladım. İkinci çalışta telefonu açmıştı. "Olum daha kargalar bokunu yemeden niye arıyon lan beni?" Dedi uyku sersemliği ile. "Asker ne diyorsun sen." Dedim sesimi kalınlaştırarak sonra bir düşme sesi ve ardından; "Yüzbaşı GökhanYıldırım Erzincan Emredin komutanım." Dedi kahkaha atıp; "lan mal nasılda korktun komutan arıyor sanıp." Dedim ve gülmeye devam etdim. "Ulan lal kızım gebertecem lan seni." Dedi ben gülmeye devam edip; "melih benim evimde kahvaltı yapacağız. Sende gel diye aradım." Dedim onaylayan birkaç mırıltı çıkarıp; "tamam geliyorum simit ve poğaçaları ben alırım siz almayın." Dedi bende; "tamam hızlı ol." Deyip telefonu yüzüne kapattım. Mal kuduruyordur şimdi. Gökhan beni tekrar arayınca açtım; "ne var?" Dedim birkaç hışırtı sesinden sonra; "ekmek'de alayımmı?" Dedi mutfağa geçip bakınca ekmek olmadığını gördüm. "Aynen ekmek de al üç kişyiz oradan hesapla sen." Diyerek telefonu yüzüne kapattım. Melih melemen yapıyordu. Dolaptaki kıymayı çıkarıp suyun içine koydum. Gülşah anne hep böyle yapıyordu. Melih; "İşin yoksa salatalıkları doğra." Dedi melihin yıkayıp tezgahın üzerine koyduğu salatalıkları alıp doğrama tahtasının üzerine koyup doğramaya başladım. Doğradığım salatalıkları tabağın içine koydum ve masanın üzerine geçirdim. Geri tezgaha döndüm. Kıymanın buzu erimeye başlamıştı. O eriyene kadar bende çay koymaya karar verdim. Dolabın kapağını açıp içinden çaydanlığı aldım. Çaydanlığın içine su koyup ocağın üzerine koydum. Melih bütün dikkatini melemene vermişti aklıma gelen şey ile sırıtıp; "asker." Dedim melih birden hazırola geçip; "Yüzbaşı Melih Barbaros Adana Emredin Komutanım." Dedi bense kahkaha atmaya başladım. Melih sanki uykudan uyanmış gibi kendine gelip; "ulan lal senin yüzünden bu melemen bir olmasın elimden çekeceğin var." Dedi allahım ya sanki ne yapabilecekse? "Allah için ne yapacan?" Dedim gülerek. Melih gözlerime bakıp; "lal motorunun anahtarlarını bugün bana versene." Dedi gülmem kesilmişti bundan önce istediğinde ve benimde verdiğimde motor hep çamur olmuştu. Ben motorumu kendinden bile temiz tutarken o çamura bulamış hatta üzerine çamurdan; 'kara şimşek.' Yazmıştı. "Ulan gene çamura bula'da seni geberteyim." Dedim o gün melihi silah ile kovalamıştım. Beni ayaz ve gökhan zor tutmuştu. Melih gülerek melemene döndü. Elime telefonumu alıp gülşah anneyi aradım. Gülşah anne; "Alo kızım." Diyerek açtı telefonu. "Gülşah anne nasılsın?" Dedim şuan yanımda olmasını çok isterdim ancak o şuanda güvenli yerdeydi ve ben kendimi açık hedef haline getirmiştim. "Kızım ben iyiyim ancak sen nerdesin? Neden benimle gelmedin sende tehlikedesin." Dedi hafif burnunu çekerek. "Gülşah sultanım sen beni merak etme ben iyiyim. Kendine çok dikkat et olurmu?" Dedim eh abi ben şimdi gidince direk kafama bile sıkabilirler. "Kızım sen neden veda eder gibi konuşuyorsun? Sen iyisin değilmi?" Dedi ağlıyarak. Ah be gülşah anam senin hakkını nasıl öderim ben? "Merak etme gülşah annem ben çok iyiyim sen sadece kendine dikkat et olurmu? Hem bak yanımda iki salak var gerçi biri daha gelemedi." Diyerek telefonu hoparlöre aldım. "Gülşah sultanım." Dedi melih. Gülşah anne burnunu çekip; "melih oğlum." Dedi melih bana bakıp; "kız sultan ağlama bu deliyide merak etme gökhan ve bana emanet." Dedi telefonu ona uzatıp suyun içindeki kıymaya baktım. Baya erimişti. Dolaptan bir tava alarak ocağın üzerine koydum. Sudaki kıymayıda çıkarıp tavanın içine koydum ve kıymayı pişirmeye başladım. Biryandan'da gülşah anne ve melihi dinliyordum. "Oğlum müsait olsuğunuz bir ara benimde yanıma gelin." Dedi melih sırıtıp; "eğer sarma yaparsan geliriz." Dedi ona değişik bakışlar atarak geri işime döndüm. "Yaparım oğlum yaparım yeterki siz gelin." Dedi ah be güzelim benim. Tencerinin kapağını kapatıp melihe döndüm. Tam o sırada kapı çalınca; "aha geldi ikinci salakta." Deyip kapıya yöneldim. Kapıyı açınca elinde ekmek poşeti ve simit poşeti ile gökhanı gördüm. "Geç salak kardeşim benim geç." Dedim bana ters ters bakıp; "sanada günaydın salak kardeşim." Dedi eve ayakkabı ile girecekken; "hop lan hop ayakkabıları çıkar." Dedim gökhan ayakkabılarını çıkarınca kahkaha atdım. "Ulan sen çocukmusun neden çorapların farklı?" Dedim gökhan yeni fark ediyormuş gibi; "oğlum ben ne bileyim evden hızla çıkınca böyle olmuş demekki." Dedi ve çoraplarına baktı. "Oğlum melihin diline düşecen lan." Dedim ona acımış gibi. "Melih gülşah anne ile konuşuyor sen poşetleri masaya bırakıp salona geç ben sana çorap getirecem." Dedim çoraplar aynı renkti ancak üzerindeki beyaz şekiller farklıydı. Kendi odama geçip siyah çoraplardan birini alıp salona yöneldim. Benim ayaklarda deve tabanı gibi 41 numara olduğu için bu çoraplar gökana olur. Salonda çoraplarını çıkarmış koltukta oturan gökhanın kafasına doğru çorabı atdım. Biraz hızlı atmış olmalıyımki gökhanın kafasına çarptı. Gökhan bana sinirle bakıp; "ulan sanki düşmana füze atıyon." Diyerek çorapları giymeye başladı. Çoraplar her ne kadar temiz olsada ellerimi yıkamak için banyoya gittim. Gökhan'da arkamdan gelmişti. Ben ellerimi yıkayınca oda ellerini yıkadı ve birlikte mutfağa gittik. Melih, gülşah anne ile konuşmasını bitirmiş. Kıymaları ve melemenleri servis ediyordu. Melih önce gökhan'a dönüp; "sen ekmekleri kes." Dedi sonraysa bana dönüp; "sende simitleri kes hadi olum biraz işe yarayın." Dedi gökhan ekmekleri kesmeye başlamıştı. Bende bir bıçak alıp diğer doğrama tahtasına yöneldim. Ancak gökhan onun üzerine kestiği ekmekleri koydu. "Ulan kestiğin ekmekleri tabağa koysana o tahta bana lazım." Dedim gökhan sırıtarak; "oğlum görmüyonmu ben kullanıyorum o tahtayı git başka bir yerde doğra." Dedi yok ben bunu gebertirim. Gökhan doğradığı ekmekleri diğer tahtaya geçirirken bunu fırsat bilip tahtayı aldım. "Lan napıyon? Ben onda ekmek doğruyodum." Dedi ona şirince gülümseyip; "ordaki tahtada doğrayabilirsin." Dedim ve simitleri kesmeye başladım. Kestiğim simitleri tabağın içine koyup masanın üzerine geçirdim. Gökhan'da ekmekleri kesmiş getirmişti. Melih oturmuş bizi bekliyordu. Bizde oturunca yemeğe başlandı. Yanımdaki boş sandalye gözüme çarpınca bütün iştahım gitmişti. "Lal yesene?" Dedi melih ama ben; "ben aç değilim ya hem canımda istemiyor siz yeyin ben çayı getireyim." Diyerek masadan kalktım. Ocağın üzerinde çökmesini beklediğimiz çayı alıp masaya geçtim. Ben gökhan'a çorap verirken melih çayı bile demlemişti. Hepimizin çayını doldudurup çaydanlığı kenara koydum. Çayımdan bir yudum alıp yutacakken; "özledinizmi?" Dedi gökhan. Neyden bahsetdiği apaçık ortadaydı. Melih bogazını temizleyip; "özledim." Dedi sonra devam etdi; "bazen yanımdaymış gibi hissediyorum. Bana akıl verecek diye bekliyorum. Geçen gün onu karargahta gördüğümü zannetdim. Bazı askerler beni deli sanıyor." Dedi sonunu hafif gülerek söylemişti. İkisininde gözü bana dönmüştü. Kısık bir ses ile; "özledim. Hatta geçen gün evine gittim. Artık ev onun gibi kokmuyor." Dedim derin bir nefes alıp gözlerimi masaya sabitledim. Şuandan itibaren ben bir kapalı kutuydum. Belki az önce gözlerimden duygularımı anlardınız ancak şuan baksanız göreceğiniz tek şey duvardan farksız bir surat değildi. "Lal bugünkü planınız ne?" Diyen melihe dönüp; "eğer nezarethanede'ki adam mahonun adamı ise plan erkene alınmış olur." Deyip çayımdan bir yudum aldım. "Plan basit ceza aldığım için göreve asker gibi değilde esir alınan bir sivil gibi gideceğim." Dedim melih her detayını öğrenmek ister gibi; "peki gökhan?" Dedi gökhan'a bakıp; "beni yakalamaya gelen adamlardan birinin yerine geçecek böylelikle bana içerde yardım edebilecek." Dedim melih kafasını sallayıp; "peki mantıklı gibi ama nezarethanede'ki  adam mahonun adamı değil ise?" Dedi düşünceli bir şekilde çayımdan bir yudum alıp; "o zaman beni bulmasını bekleyeceğim." Dedim ve çayımı içmeye devam etdim. Gülşah annenin başından bu belayı almam gerekiyor bir şekilde. Gerekirse canımı vermem ancak ona birşey olmaması gerekiyor. Telefonumun çalması ile arayana baktım. Yabancı numaraydı. Melih tam göremesede;"yabancı numaramı?" Dedi kafamla onaylayınca birden telefonu alıp açtı. Yemin ederim mal bu albay olsa ne bok yiyecek aceba? "Hayırdır dayı oğlu sen kimsin." Dedi bir süre karşı tarafı dinleyip; "allah allah yapma yav bende zaten elizabeth'in babasıyımda ortalıkta bekarım diye geziyorum." Dedi allah kahretmesin galiba arayan yekta beydi. Melih bir süre karşı tarafı dinledi sonra bana dönüp; "albaymı lan bu?" Dedi kafamla onaylayınca; "Yüzbaşı Melih Barbaros Adana Emredin Komutanım." Dedi biz gökhan ile gülme krizine girmiştik resmen. Melih renkten renge girerken telefonu bana uzatıp; "yekta bozkurt arıyormuş." Deyip yutkundu vay garibim vay. Telefonu alıp; "buyurun yekta bey." Dedim gökhan malı melihe birşeyler söyleyip gülüyordu. "Kızım o telefonu açan lavuk kim?" Deyince gülmemek için kendimi zor tutup; "kardeşim yekta bey kusura bakmayın." Dedim biraz sesiz kaldıktan sonra; "yaralanan kardeşinmi?" Dedi onaylayan mırıltılar çıkarıp "evet yekta bey." Dedim sanki konuşmak için bahane arıyordu. Ancak bulamıyordu. "Yekta bey bir ara melih kardeşim ve gökhan kardeşim ile bir sıkıntı çıkmazsa mardine gelmeyi düşünüyoruz." Dedim melih hızlı hızlı kafasını 'hayır' anlamında sallıyordu ve bu gökhanın daha çok gülmesine sebep oluyordu. Gökhan gülerken yere düşünce yekta beyi unutup kahkaha attım. "Lan mal iyimisin melih kaldır şunu." Dedim gülerek birden yekta beyin sesini duyunca irkildim. "Kızım çok güzel gülüyorsun ama galiba müsait değilsin." Dedi bende onaylayan mırıltılar çıkarıp; "aynen yekta bey ben şuan pek müsait değilim kendinize iyi bakın diğerlerinede benden selam  söyleyin." Deyip kapattım şimdi görev vaktiydi. Benim ciddileştiğimi gören melih ve gökhan'da ciddileşti.

(ARKADAŞLAR YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...🇹🇷🇦🇿🇹🇷)

ASKER KIZ ~GERÇEK AİLEMMİ?~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin