Yekta beye bakarak; "izninizle komutanım." Diyerek kanepenin üzerindeki telefonumu aldım. Arayan taha albaydı. "Yüzbaşı Lal Kara Adana emredin komutanım." Dedim melih ve gökhanda bana dönmüştü. Aile üyeleri ve kuzen tayfasının yarısı şaşkınlık ile bana bakarken diğer yarısıda irem ile ilgileniyordu. Taha albay; "lal, gökhan ve melih yanındamı?" Dedi ikisinede dikkatle bakıp; "evet komutanım ama neden?" Dedim taha albay; "iki saattir onları arıyorum ulaşamıyorum." Dedi gökhan ve melihe bakarak elimi telefon gibi yaparak kulağıma getirdim. İkiside aynı anda ellerini ceplerine atıp telefonlarını çıkardılar. Önce birbirlerine daha sonrada bana baktıkar. Elimi hafif yüzüme vurup; "komutanım müsade ederseniz gökhan ve melihi neden aradığınızı sorabilirmiyim?" Dedim taha albay; "hep birlikte mardine gideceğiz orada bir düğüne katılacağız. Sizde birkaç asker ile birlikte koruma amaçlı benimle geleceksiniz." Dedi inşallah beni karıştırmazlar bu düğün işine. "Komutanım gökhan, melih ve ben zaten mardindeyiz ama ben cezalı olduğun için gelmeyeceğim demi?" Dedim allahım inşallah ben düğüne filan gitmem. "Sende koruma için geleceksin." Dedi evet gene hayat bana götünden gülmüştü. "Ama komutanım-" dedim cümlemi tamamlayamadan taha albay; "asker geleceksin dedim." Deyip telefonu yüzüme kapattı. Gökhan ve melih bana merakla bakarken ben sıkıntıyla onlara dönüp; "burda yarınmı ney düğün varmış bizde taha albayın koruması olarak düğüne katılacakmışız." Dedim off yav gene nerden çıktı bu düğün işi. Gökhan ve melih hem heyecanlanmış hemde bütün gün ayakta bekliyeceğimiz için üzülmüştü. Yekta bey düşünceli bir şekilde; "kimin düğünüymüş?" Dedi olum ben bunları hepten unuttum ya. "Bilmiyorum bize geleceksiniz dedi mecbur gidecez." Dedim yekta bey kafasını sallayıp; "her neyse ben bir lavaboya gidip geliyorum kavga ettiğinizi görürsem!" Dedi bize tehditkar bir sesle ama bu bizim hiç umrumuzda olmamıştı. Sakince yerimize geçip oturduk. İremi ise abileri hastaneye götürüyordu en son. Yalnız benim şaşırdığım kısım duygu ve uraz beyin ben iremi döverken hiçbirşey yapmamış olmasıydı. Dede bey bize sinirle ve sert bir şekilde bakıyordu. Bende sert bir şekilde dede beye bakmaya başladım. Bu adamda asker tipi vardı. Gözlerini hiç üzerimden çekmiyordu. Gözümün içine baka baka; "asker olduğunuzu neden söylemedin?" Dedi hafif sırıtıp; "yabancı insanlara güvenmiyoruz." Dedim melihin, yekta beye dediği gibi. Dede bey; "biz senin aileniz yabancı değil." Deyince hafif sırıtıp; "malesef her kan bağı olandan aile olmuyor." Dedim gökhan ve melih kollarını omzuma atmıştı. Dede beye bakmaya devam edip kafamla iki yanımıda işaret etdim; "aile dediğiniz sadece kan bağıyla olmuyor hakan bey aile dediğin güvenden ve sevgiden oluyor." Dedim hakan bey biraz kızardı sanki. Diğer akrabalara bakıp; "kimse aramızda kan bağı var diye kendini benden yada kardeşlerimden üstün görmeye çalışırsa. Bana veya kardeşlerime diklenirse gerektiği gibi cevabını vermekten çekinmeyiz" Dedim yekta bey elinde telefonu ile gülümseyerek içeri girdi. Ortamdaki gerilim yüzündeki gülümsemeyi silmişti. Halime hanımın yanına gidip oturdu. Uraz bey bana gururla bakıyordu bu adamda çözemediğim bir şey var ama hadi hayırlısı. Songül hanım ortamdaki bu gerginlikten kurtulabilmek adına; "hadi yemeğe geçelim." Dedi herkes ayaklanınca gökhan, melih ve bende ayaklandık. Sürü halinde bir odaya girdik. Olum bu nasıl masa bir ucundan öbür ucu gözükmüyor resmen. Gerçi bunca kişi anca bu masaya sığar. Herkes yerine oturunca bizde boş olan sandalyelere geçtik. Melih sağıma gökhan ise soluma oturmuştu. Yedi sekiz tane kadın yemekleri getirmeye başladı. İçeri irem, remziye hanım, barış ve selim girdi. İremin saçlarının arka tarafının yolunduğu çok belliydi. Sağ gözü mos mor olmuştu. Burnu kırılmış iki parmağı alçıya alınmıştı ve birde dudağı patlamıştı. Şöyle bir baktımda aslında pek birşey yapmamıştım Dağdaki itler ile kıyaslarsak. Barış ve selimin yüzlerinde birkaç morluk vardı. Ha birde selimin sağ kolu kırılmış. Barışında dudağı patlamış ve sol elinin işaret, orta ve yüzük parmağı alçıdaydı. Gökhan, melih ve ben birbirimize bakıp sırıttık. Oğlum bu yaptığımızda ne vardıki dağdaki itlerin yanında. Hakan beyin; "afiyet olsun." Demesi ile herkes yemeğe başladı. Yemeğin içinde gördüğüm bambu ile hızla gökhana döndüm benimle aynı anda melihte, gökhana dönmüştü. Gökhan yemeğin içindeki bambuları görünce hafifçe bize döndü. Songül hanım bize bakarak; "çocuklar sizde yesenize." Dedi melih songül hanıma; "songül hanım aslında biz buraya gelmeden önce yemiştik." Dedi songül hanım melihe kaşlarını çatarak bakıp; "evladım ne hanımı babaanne yada teyze de hem en azından bir tadına bakın." Dedi herkes bize dönmüştü. Bambudan bir çatal alıp ağzıma attım melihte benim gibi yapmıştı. Gökhanın o bambuları yememesi gerekiyordu. Son çare telefonumu çıkarıp agaha mesaj attım;
AGAH
BEN: Yardımına ihtiyacım var.
AGAH: Neden? Nolduki?
BEN: Gökhanın bambuya alerjisi var dikkatleri üzerimizden çekermisin?
AGAH: Tamam ben dikkatlerini dağıtırım.
BEN: Saol.
AGAH: Birşey değil:)
Gökhana bakınca bambuyu ağzına attığını gördüm. Çatalımı bilerek yere attım eş zamanlı olarak gökhanda öksürür gibi yaparak agzındaki bambuyu kimse görmeden yere attı. Hafif sırtına vurup; "ben şu çatalımı alayımda yenisi ile değiştireyim." Dedim bu; 'tabaktaki bambuların yerlerini değiştireceğiz' demek oluyordu. Masanın altına eğilip cebimdeki peçete ile önce bambuyu aldım ve cebime koydum. Ulan gökhan bizi düşürdüğün şu hallere bak. Birde agahtan yardım istedim allah kahretmesin yav. Sonrada yerdeki çatalıda alıp masanın altından çıktım herkes bize bakıyordu. "Ben bir tane çatal alıp geleyim." Dedim agahta hemen; "bende bir ellerimi yıkayayım." Diyerek yanıma geldi birlikte mutfağa doğru gitmeye başladık. Bana dönüp; "sen çatalını al ve gidip yerine otur ben dikkatlerini dağıtıcam." Dedi onu kafamla onaylayıp mutfaktaki çalışanlardan çatal istedim. Cebimdeki peçeteyi çöpe attıktan sonra ellerimi yıkayıp yemek odasına döndüm. Biyolar gökhan ve melihe sorular soruyordu. Benim geldiğimi gören herkes birden susmuştu. Geri melih ve gökhanın ortasındaki boş yerime oturdum. İçeri agah ve elinde su dolu sürahi ile bir çalışan girdi. Agah çalışana bir bakış atınca birden çalışan yere düştü. Herkes o yöne dönünce hızla gökhanın tabağındaki bambuları kendi tabağıma koydum. Agah çalışanı kaldırıp iyi olup olmadığını sordu. Çalışan gidince agahta yerine oturdu. Herkes tekrardan yemeğine dönmüştü. Songül hanım; "gökhan oğlum istersen çalışanlar bir tabak daha yemek getirsin." Dedi gökhan hızla başını iki yana sallayıp; "yok songül hanım ben doydum fazla yiyince dokunuyor." Dedi songül hanım bu sefer kaşlarını çatıp gökhana baktı; "evladım dedimya hanım yok diye babaanne yada teyze deyin bana." Dedi gökhan songül hanımı kafası ile onaylayıp arkasına yaslandı. Sonunda herkesin yemeği bitince sürü halinde bahçeye çıkıp oturma alanına gittik.ARKADAŞLAR BÖLÜM YAYINLANIRKEN BİR SIKINTI OLMUŞ VE BÖLÜMÜN SADECE YARISI YÜKLENMİŞ. BU TEKNİK HATADAN DOLAYI KUSURA BAKMAYIN. NASIL OLDUĞUNU BENDE ANLAMADIM. BÖLÜM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZİ YORUMLARDA BELİRTMEYİ UNUTMAYIN.
TEŞEKKÜRLER VE İYİ GÜNLER...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKER KIZ ~GERÇEK AİLEMMİ?~
MaceraVatan sevmek ne erkek işi nede kadın işi. Vatan sevmek sadece yürek işi... Kıdemeli Üsteğmen Lal Kara. Bütün hayatı bir yalandan ibaret olan ve çocukluğu elinden alınan bir kadın asker. 24 sene boyunca öz olmayan kızları tarafından nerdeyse dağılac...