NİL
Mete'nin muhteşem evinin salonunda durmuş altı metrelik balkon camlarından arka bahçesini izliyordum. Karanlık iyice çöktüğü için havuzun aydınlatmaları açılmıştı. Su tertemiz ve berraktı. Bu da hava soğuk olmasına rağmen havuzun fazlasıyla davetkâr gözükmesine neden oluyordu. Havanın güneşli olduğu günlerde Mete'nin havuza girdiğini, hiç duraksamadan en azından on dakika boyunca yüzdüğünü görüyordum. Su soğuktu, hava da öyle. Ama Mete bunu umursamıyor gibi duruyordu.
"Bir gün bana katılmalısın," dedi Mete havuza baktığımı gördüğünde.
"Hiç sanmıyorum. Ben şu an bile donuyorum."
Arkamı dönüp ona ellerimi uzattım. Parmak uçlarım neredeyse her zaman soğuk olurdu. Elimi tutup dudaklarına götürdü. Parmaklarımın üzerini öperken gülümsedi.
"Harika görünüyorsun."
Mete de harika görünüyordu. Mavi gözlerini daha da belirginleştiren açık gri, yumuşak dokulu ince bir kazak giymişti. Altında koyu renkli kadife pantolonu ve şık botlarıyla çarpıcı görünüyordu. Onu takım elbiselerle görmeye alışkındım ama bu hali de en az diğeri kadar etkileyiciydi.
Ona bakarken kalp atışlarımın hızlanmasını, kanımın kaynamasını bekledim. Kendimi bunun için resmen zorladım. Hadi ama Nil, baksana ne kadar yakışıklı!
Ama olmadı. Olmuyordu. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım kendimi Mete'de kaybedemiyordum. Hüsranla gülümseyerek Mete'ye uzanıp kollarımı boynuna doladım.
"Sen de harika görünüyorsun," dedim.
Eli siyah ince kazağımın sırtındaki derin açıklıkta gezindi. Dokunuşu kibardı. Bana saygı duyuyordu, bunu iliklerime kadar hissedebiliyordum ama tutku? Emin değildim. Evet, beni arzuluyordu. Çekici, güzel ve başarılıydım. Ben onda ne görüyorsam muhtemelen benzerini bende görüyordu. Birbirimize büyük ölçüde uyuyorduk. Bu yeterliydi, değil miydi? Olmak zorundaydı.
"Gidelim mi?" diye sordum ayrıldığımızda. Elif'in doğum günü için ondan önce Circus'ta olmak istiyordum.
"Gidelim."
Mete'nin evi Zekeriyaköy'ün içinde tamamen müstakil, etrafı sık ağaçlarla çevrili iki katlı bir villaydı. Altı odası vardı. Kimin altı odaya ihtiyacı olurdu hiçbir fikrim yoktu ama bunu sorgulayacak kişi ben değildim. Annemle yaşadığımız evi içine alabilecek kadar geniş bir mutfakla salonu vardı. Odaların üçü kullanımdaydı. Birinde uyuyorduk. Diğerinde kıyafetlerim ve birkaç eşyam vardı. Üçüncüsü ise ufak çaplı bir spor salonu gibiydi. Ona odalardan birini neden ofis yapmadığını sorduğumda bana eve iş getirmeyi sevmediğini söylemişti. Tüm gün çalıştığı düşünülürse haklıydı tabii.
"Başka kimler olacak demiştin?"
Dağhan olmayacaktı. Elif'i uyarmıştım. Aramızda neler geçtiğini bilmiyordu ama ben onun kuzeniydim, beni kıramazdı. Onu çağırmamasını söylemiştim.
"Efe ve muhtemelen Kayra bir de ikizler. Başka kimsenin olacağını sanmıyorum."
"Elif'in kardeşi?"
"Açıkçası bilmiyorum," dedim. Zeynep'in sağı solu belli olmazdı.
Evin kapısını kapatıp arkamızdan kilitledi. Mete gerçek anlamda özel hayatına kimsenin burnunu sokmasını istemiyordu. Haftada bir gelen temizlikçi haricinde bir kişi de gün aşırı gelip bahçe ve gerektiğinde havuz bakımıyla ilgileniyordu. Güvenlik görevlisi yoktu ama her yerde kameralar ve alarm sistemi mevcuttu. Neden insanları kendinden bu kadar uzak tuttuğunu bilmiyordum. Kuzeni Savaş haricinde tanıştığım tek bir arkadaşı vardı, Yiğit, onunla da haftada bir anca görüşüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2
General Fictionİlk aşktan da önce ilk arkadaşlıklarını kurmuşlardı birlikte. İkisi de yalnızlığından sıyrılmış, kendilerine yaşamak zorunda oldukları hayattan bir kaçış sağlamışlardı. Yıllar geçtikçe arkadaşlıkları coşkuyla ilk aşka dönüşmüştü ama hayatın gerçekle...