Nil on altı, Dağhan on yedi yaşındayken...
Genç adam evin durumundan rahatsız olduğu için sabahtan beri çalışıyordu. Çöpleri çıkarmış, evi süpürmüş, elinden geldiğince toz almıştı. Odasına daha çok özen göstermiş, nevresimlerini değiştirmiş, soğuğa rağmen odasının penceresini hiç kapamamış havalanması için açık bırakmıştı. Hiçbir zaman dağınık değildi ama sağda solda kalan birkaç parça kıyafetten de kurtulmuş, hepsini çamaşır sepetine atmıştı. Çalışma masasının üzerindeki ıvırzıvırları çekmeceye tıkmış kalabalığı azaltmak için uğraşmıştı.
Tüm bu hazırlık tabii ki Nil içindi. Daha öncede evine gelmişti ama o zamanlar hem vakitleri az oluyordu hem de öncelikleri başka oluyordu. Bu sefer genç kız için her şeyin mükemmel olmasını istiyordu.
Efe'yle güzel bir plan yapmışlardı. Efe'nin babası Erol Amca babasını sabah almış ve akşama kadar onu oyalayabileceğine dair söz vermişti. Babasının normalde bunu kabul etmesi imkansızdı ama kapı çaldığında Erol amca karşısındaydı ve ona hayır diyebilecek gücü yoktu. Tamamen boka battığını göstermektense orada ölmeyi yeğlerdi. Bunu bildiği için durumunu kullanmış ve belki de hayatında ilk defa kendini düşünmüştü.
Babası gittiğinden beri iki saattir evin içinde dolanıyordu. Nil'in okulu kırıp gelmesi an meselesiydi ve daha yemek hazırlamamıştı. Mutfak tezgahının üzerinde duran paralara bakıp sıkıntıyla iç çekti. Erol amca babası hazırlanırken yanına gelmiş ve kendisinin yalnızca bir çocuk olduğunu ona hatırlatmıştı. Çocukluğunu yaşamak istediği için kendini suçlamamalıydı. Al bunu, demişti. Karnınızı doyurun, çıkın bir şeyler için, gülün ve eğlenin. Ama o paraya ihtiyaçları vardı. Dışarıdan yemek istemek çok bencilce bir davranıştı.
Kapı çaldığında mutfağın ortasında duruyordu. Aceleyle kapıya gidip açtığında genç kızı kendisi gibi heyecanla yerinde kıpırdanırken buldu. Uzun, sarı saçlarını açık bırakmıştı. Omzunun üzerinden aşağı doğru uzanıyor, göğüslerini geçerek neredeyse beline varıyordu. Yumuşacık görünüyordu. Ufak yüzünde dikkat çeken masmavi gözleri gözlerine bakarken Dağhan sertçe yutkundu. Genç kızı neredeyse her gün bir şekilde görmesi şu anda hissettiklerine karşı onu asla hazırlamaya yetmiyordu.
"Gel," dedi kenara çekilirken. "Dışarısı soğuk."
Nil içeri girip ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışırken onu ısıtan kişi kendisi olmak istedi. Koyu gri uzun kabanını çıkarmasına yardım ederken altından çıkacak olana hazırlıklı değildi. Üzerinde mavi, vücuduna yapışan, güzel ve yuvarlak kalçasını saran, dizlerinin hemen altında biten kışlık bir elbise vardı. Kabanı çıkarınca saçları sırtına döküldü. Kalçasının kıvrımına belli belirsiz dokunuyordu. Seneler içerisinde Nil küçük bir çocuktan nefes kesici bir genç kıza dönüşmüştü.
Ona dokunabilir miydi? Çünkü şu anda bunu yapmaktan daha çok istediği başka hiçbir şey yoktu.
"Çok güzelsin," dedi karşısına geçip gözlerine bakarken.
Genç kız kızardı. Dağhan her fırsatta ona güzel şeyler söylese de hala alışabilmiş değildi. Kendini çirkin bulduğundan değildi. Aksine bu genç adam ona böyle güzel bakarken kendini bir kraliçe gibi hissediyordu. Yine de hala heyecandan karnı kasılıyor, anlamsız tepkiler vererek muhtemelen kendini utandırıyordu.
"Böyle bakmaya devam mı edeceksin? Palyaço mu var karşısında senin?" diye sataştı genç kız. Başka nasıl ayakta kalabileceğinden emin değildi. Tek istediği Dağhan'ın onu kollarına alması ve kendinden geçene kadar dudaklarından öpmesiydi. Bu eve her gelişinde olduğunu gibi o öpücük için yanıp tutuşuyordu.
"Sen benim sarı papatyamsın, Nil. Benim çiçeğimsin. Sana her zaman çok güzel bakacağım."
Nil on yedi yaşında genç bir çocuğun böyle sözler vermemesi gerektiğini düşünmedi. Ona inanıyordu. Babasına baktığı gibi kendisine de bakabileceğinden emindi. Dağhan kendi babasının tam tersiydi. Sevdiklerine değer verir, onları en pahasına olursa olsun korur kollardı.
Dağhan genç kızın daha fazla utanarak kıvranmasını istemediği için elini tutup onu odasına götürdü. Nil yapılan tüm değişikliklerin farkında olarak ona gülümsedi ve kollarını boynuna dolayarak geldiğinden beri sabırsızlıkla istediği öpücüğü ondan kendisi aldı. Başlarda bu kadar atılgan değildi. Dağhan'ın adım atmasını beklerdi ama artık alışmıştı ve ona kendisinden bile çok güveniyordu.
"Beni öpmene bayılıyorum," dedi genç adam. Kızın belini kavradı ve kendine çekti. "Söylesene çiçeğim, sana dokunmaya devam edebilir miyim?"
Nil bugünün geleceğini biliyordu. Son birkaç aydır öpüşmekten biraz daha ileri gidiyor ve ağır ağır birbirlerini keşfediyorlardı. Dağhan'ın ona dokunduğu her an kendinden geçiyordu. Kendi ellerinin onun sert vücudunda gezmesiyse akıl almadık bir deneyimdi, kendini her seferinde daha fazlasını isterken buluyordu.
"Lütfen," dedi Nil. "Dokun bana."
Sonraki saatler boyunca birbirlerini daha önceden tanımadıkları bir yönden tanımaya başladılar. Tutkuları öyle yoğundu ki bu duygunun içinde kaybolup gideceklerinden korktular. Aşk böyle bir şey miydi? Birlikte nefes alıyor, birlikte yükselip birlikte düşüyorlardı. Sanki dokundukları her noktadan alevler çıkıyor, onları ısıtıyordu.
Biri onları dışarıdan görecek olsa aşklarından asla şüphe etmez, tıpkı masallardaki gibi sonsuza dek süreceğine gönülden inanırdı.
Genç kızın kısa bir an için canı yandığında gözünden bir damla yaş aktı. Genç adam o yaşı parmağıyla yakaladı ve kızın yüzüne yayarak ona büyük bir sevgiyle baktı.
"Kalbin benimdi," dedi. "Şimdi bedenin de benim. İkisini de bana verdiğin, beni buna layık gördüğün için teşekkür ederim."
Genç adamın ondan başka sahip olduğu hiçbir şey yoktu. Belki de o yüzden Nil onun için çok değerliydi ve biliyordu ki onun için yapamayacağı hiçbir şey yoktu.
"Seni seviyorum," dedi genç kız. "Senden başkasıyla olduğumu hayal dahi edemem. Her şeyim senin. Sen benim her şeyimsin."
Aşk belki de bu dünyadaki en güzel şeydi ama çok geç olana kadar ne kadar yanıltıcı olabileceğini görmek de mümkün değildi.
O anın içinde yalnızca ikisi vardı. Her insan gibi tek istedikleri sevilmekken bunu ancak birbirlerinde bulabilmişlerdi. Sevginin karşılarına çıkacak olan tüm engelleri aşabileceğinden o kadar eminlerdi ki birbirlerine durmadan sözler vermeye devam ettiler, sonrasını hiç düşünmediler.
***
Dün atacaktım, unuttum.
Umarım geçmiş bölümleri de seviyorsunuzdur. ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2
General Fictionİlk aşktan da önce ilk arkadaşlıklarını kurmuşlardı birlikte. İkisi de yalnızlığından sıyrılmış, kendilerine yaşamak zorunda oldukları hayattan bir kaçış sağlamışlardı. Yıllar geçtikçe arkadaşlıkları coşkuyla ilk aşka dönüşmüştü ama hayatın gerçekle...