19. BÖLÜM

1K 132 6
                                    

Sana Söz...

NİL

Aydan etrafta onun hareketlerini kaydeden güvenlik kameraları ve girişteki güvenlikten başka kimsenin olmadığı bir saatte eşyalarını toplamıştı. Yüzleşmek için o toplantıya katılmayacağından emindim ama bu kaçışı beklediğimi söyleyemezdim.

Ayın on dördüydü. Haftanın ilk günüydü. Hak ettiğim gibi zaferimi kutlamaya uygun kıyafetler giymiştim. Evet, siyahtı. Başka renk giymeyi sevmiyordum ama üzerimdeki her bir parça şıktı. Ortasında fitilli bir şerit olan dökümlü kumaş pantolonumun üzerine siyah, boynumu saran yakası ve bilekleri fistolu bir bluz giymiştim. Arkasında kumaş kaplı minik düğmeleri vardı. Sabah Dağhan onları iliklerken epey oyalanmıştı. Kollarından itibaren göğsüme kadar her noktası transparandı. Saçlarımı güzelce taramış, kulaklarımın arkasından geriye doğru yatırmıştım. Altın, ince ve küçük halka küpelerimden başka bir takı takmamıştım. Gözlerime hafif bir siyah kalem çekmiş ve dudaklarıma tenime yakın tonlarda pembe bir ruj sürmüştüm. Kendimi iyi hissediyordum.

Ama Aydan gelmemişti. Masama da tatlı bir hediye bırakmıştı. Bir kâğıda büyük harflerle sürtük yazmıştı. Aman ne orijinal! Kâğıdı çöpe attıktan sonra beni izleyen çalışanlara baktım. Bir öncekinin aksine bakışları küçümseyici değildi. En azından çoğunluğunun. Osman'ın durumu sindirebildiğini sanmıyordum ve bu ekibe zarar verecekti. Başarılı olduğu söylenemezdi. Prim peşinde koşmayacak kadar uyuşuktu. Aldığı maaşı yeterli buluyor, yine de sorun çıkarıyor ve hiçbir şey için götünü kaldırmıyordu. Sana da güle güle Osman, dedim içimden. Benimle çalışmasını istemiyordum.

Bu sefer toplantı odasına kendimden emin adımlarla ilerledim. İnsanların beni izlemesinden rahatsızlık duymuyordum. Kapıda Veli beni karşıladı. Kimseden çekinmeden omzumu sıvazladı. Ona gülümsedim. Hemen arkasından Melisa ve Göktuğ geldi.

"Gitmiş," dediler aynı anda.

"Masama bıraktığı mesajdan anladım. Tabii kendi masası da fazla boştu."

"Ne yazmış?" diye sordu Veli.

"Sürtük," dedim omuz silkerek.

Veli güldü.

"Ondan daha iyisini beklerdim. Bir savaş çıkacağından neredeyse emindim."

"O zaman beni yeterince iyi tanımıyorsun," dedi bir ses arkamdan. Tabii ki bu kişi Mete'den başkası değildi.

"Öyle mi dersiniz?" dedi Veli. Ses tonundaki bir şey ona bakmama neden oldu. Bakışları muzipti. Mete'ye baktım. Bakışları sertliğini korusa da dudakları gülümsemek ister gibi hareket etti.

"Neden benimle çalışmana müsaade ettiğimi bana bir ara yeniden hatırlat."

"Bensiz hayatta kalamazsınız da ondan."

Mete, "O kadar emin olma," dedikten sonra içeri girdi. Onu takip edip yerlerimize yerleştik ama aklım aralarındaki ilişkiye takıldı. Veli tanışıklıklarının eskiye dayandığını söylemişti. Bu geçmişte ulaşılabilecek daha fazla şey varmış gibi hissediyordum. Belki Mete bana bir gün anlatırdı.

Veli bir yanıma Melisa diğer yanıma oturdu ve sunum dakikalar sonra başladı. Yaklaşık bir buçuk saatin sonunda pilim bitmişti. Çalışacağımız firmaları ve onlar için geliştirmemiz gereken projeleri planlamak için önümüzde az bir süre vardı.

"Son olarak Nil Baylan'ı bize kazandırdığı müşteriler için tebrik ediyorum. Diğer iş arkadaşınız sizlerle yüzleşmemeye karar vererek sessizce ayrıldı. Buradan hem başarısının hem de karakterinin analizini yapabilirsiniz diye umuyorum. Bir kez daha buna benzer bir duruma izin vereceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Özel hayatım sizi etkilemediği sürece ilgilendirmez ki sizi etkilemesine de asla izin vermem. Sizin ne yaptığınız da beni ilgilendirmez. Tabii ki başka bir çalışanımı rahatsız etmiyorsanız."

TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin