EPİLOG

710 110 8
                                    

DAĞHAN

Şöyle sıkı bir kavgayı özlediğim zamanlar olmuyor değildi. Mesela şimdi. Aramıza yeni katılan kadınlardan biri oldukça genç bir anneydi ve senelerdir kocasından dayak yiyordu. Sonunda kurtulmayı başarmıştı ama yüzündeki yaraların bir kısmı kalıcıydı. Adam bıçakla kadının yanağını kesmişti. Kimsenin onu beğenmemesi için. Kadının kendine güvenip de adamı terk etmeye cesaret edememesi için.

Nil'in kadına sarıldığını görünce sevgim içime sığmaz oldu. Nil, "Çok güzelsin," dedi. Bunu yüksek sesle söyledi. Kadına fısıldamadı. Bir sırmış, dile getirilmesi yanlışmış gibi davranmadı. Haklıydı da... Kadın güzeldi. Yarası olup olmaması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Adam bunu göremeyecek kadar kör ve leşin tekiydi. Bu kadının güzelliği gücünden geliyordu. "Başardın. İyi olacaksın. Söz veriyorum."

Bu cümleleri o kadar sık kuruyorduk ki başladığımız gün bu noktalara geleceğimizi hiç düşünmemiştim. Artık dört merkezimiz vardı. Üç tanesi İstanbul'da diğer Ankara'daydı. Mete Akman'ın, Efe'nin ve Kayra'nın yatırımları sonuç vermişti. Bir dernek kurmuştuk. Kadınlarımız tüm ince işlerin başında durmuştu. İhtiyacı olanlara ulaşmak için canla başla uğraşıyorlardı. Hastanelerle ve polislerle görüşüyor, bakımevlerini araştırıyor, kadınlara ve çocuklara bir şansları daha olduklarını gösterebilmek için savaşıyorlardı.

Onlara sadece kendilerini savunmayı öğretmiyorduk. Bu işin yalnızca bir yüzüydü. Mete Akman çok daha büyük bir fikirle çıkmıştı karşımıza. Onlara başlarını sokacakları bir yer sağlıyorduk. Mete'nin nasıl elde ettiğini bilmediğimiz devasa bir evi vardı ve artık o ev bu kadın ve çocuklar için kullanılıyordu. Devasa bir ev derken ciddiydim. Orası bir malikaneydi. Eski zamanlardan fırlamış gibi görünen, ürkütücü bir yerdi ama şimdi içi kadın ve çocuklarla doluydu. Ayrıca onlara iş buluyorduk. Kendi ayakları üstlerinde durabilmeleri için ne gerekiyorsa yapıyorduk.

"O adamı ziyaret edip ağzını burnunu kırmak istiyorum."

"Hepsine aynı şeyi yapmak istiyorsun."

"Evet."

"Ama çok daha iyisini yapıyorsun, canım."

"Biliyorum. Yine de bazı günler..."

"Ellerini kana bulamak istiyorsun," dedi bana anlayışla bakarak.

Dövüşleri bırakmak sandığımdan zor olmuştu. Yardım ettiğimiz insanların geleceği için tehlikeli şeylere bulaşmaya devam edemezdim. O yüzden son bir kez maça çıkmış ve bıraktığımı haber vermiştim. O dövüşlerle kim ilgileniyordu, bilmiyordum ama kısa süre sonra o teras katının kapandığını duydum. Dövüşler hala devam ediyorduysa benim bilmediğim bir yerde yapılıyordu. Merakıma yenik düşerek Çisil'i aramıştım. Bana gerçekten bilmek isteyip istemediğimi sorduğunda içerideki salonda beni bekleyen çocukları düşünmüş ve vazgeçmiştim. Çisil'e teşekkür edip telefonu kapamıştım.

"Evet," diyerek kabul ettim. "İçimde bir şey birikiyor. Bu kadınları ve çocukları gördükçe o duygu artıyor. Yaptıklarım yetmiyor sanki."

Kafasını salladıktan sonra kollarını belime doladı. Ona sarılıp ellerimi sırtında gezdirdim.

"Akşam sana bir sürprizim var," dediği zaman şaşırdım.

Geri çekilip yüzüne baktım. "Nasıl bir sürpriz."

"Söylenmeyen cinsten bir sürpriz."

Gülerek yanaklarını kavradım. Dudaklarının tadına bakarken kokusunu soludum. İki senedir evliydik. Onu kendimi bildim bileli tanıyordum. Bir sürü zaman kaybetmiş ama fazlasını da kazanmıştık. Zorluklarla karşılaşmış ama pes etmemiştik. Geçen sene babamı kaybetmiştim, üç ay önce de Nil annesini kaybetmişti. Acılarımızı birbirimize tutunarak yaşamış, birbirimizden güç alarak yeniden ayağa kalkmıştık. Biz iki kişilik küçük bir aileydik.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin