Ne yapsam bilmiyorum.
NİL
Yalnızlığı kendim seçmiş olsam da bundan memnun olmam gerekmiyordu. Özellikle böyle günlerde birinin desteğine daha çok ihtiyaç duyuyordum. Sessizce ağlamak ya da düşüncelerimi haykırarak içimden söküp atmak istiyordum. Oysa Mete'nin evindeki misafir odasında yalnız başıma oturmuş bu yaşımda hala kendi ayaklarımın üzerinde duramamış olmanın acısıyla kendime küfür ediyordum.
Ne kadar kazanırsam kazanayım yetmiyordu. Düşünmem gereken tek kişi ben değildim. Annemin evine dönmemek için her şeyi yapardım ama bu onu ardımda bıraktığım anlamına gelmiyordu. Bana ihtiyacı vardı. Babam resimde kapladığı yeri terk etmediği sürece aynı şeyleri yaşamaya mahkumduk.
Öte yandan Dağhan'ı özlüyordum. Geçen akşam onu gördüğümden beri duygularım yükselişe geçmişti. Belki de artık Mete'yle olan ilişkim bittiği içindi bilmiyorum ama hakkım olmasa da ona olan özlemimi tatmaya karar vermiştim. Acı verse de bir şeyler hissetmeye ihtiyacım vardı.
Mete kapımı tıklattı. Cevap vermek yerine yatağın baş ucuna uzanıp ışığı kapattım. Onunla konuşacak enerjim yoktu. İş yerinde profesyonel ilişkimizi yürütüyorduk ama o kadar. Beni o gizli kafes dövüşüne götürdüğünden beri aramız bozuktu. Orayı nereden bildiğini bırak beni neden Dağhan'la yüzleşmeye zorladığını da anlamıyordum. Bundan zevk aldığını görmüştüm. Mete'nin hiç bilmediğim bir yüzüyle karşılaşmak da sarsıcıydı. İçten pazarlıkçı, sinsi ve ürkütücüydü.
"Çıplak mısın?" diye seslendi kapının öteki tarafından.
"Belki öyleyimdir."
"Benimle çıplak vücudunda sohbet etmek istiyorsan sen bilirsin, gözlerimi kapayacağıma söz veremem."
Mesela Mete'nin böyle bir cevap vereceğini asla düşünmezdim. Kullandığı kelimeler onun için fazla cesur fazla oyuncuydu.
"Konuşmak istemiyorum," diye bağırdım.
Kapıyı açtıktan sonra baş ucumdaki apliğin aydınlattığı yüzüme bakıp, "Çıplak değilsin," dedi.
"Üzüldün mü?"
"Pek sayılmaz."
Güldüm. Elimde değildi.
"Nasıl olup da bu noktaya evirildiğimizi anlamıyorum," diye itiraf ettim.
Yatağa yaklaşıp ayak ucuma oturdu. Üzerinde siyah bir eşofman ve siyah bir tişört vardı. Saçlarını ve tenini odadaki az ışığa rağmen olduğundan daha açık gösteriyordu. Ona yakışıyordu. Bana bakan gözlerinde birlikte olduğumuz zamanlarda olmayan kimisi tanımlı kimisi tanımsız duygular yatıyordu. Anlayış, şefkat, nezaket, sabır ve adını koyamadıklarım... Neden onu sevememiştim? Her şeyin ne kadar kolay olacağını düşününce kalbimi yerinden söküp karşıma alıp tokatlayasım geliyordu.
"Seni sevemezdim, Nil," dedi.
"Sesli mi düşünüyordum?"
"Bakışların düşüncelerini fazlasıyla yansıtıyor."
"Ben bile kendimi anlamıyorum."
"Beni sevmek istiyorsun. Kolay olanı seçmek insanların yaptığı en basit hatalardan biridir."
"Sen yapmaz mısın?"
"Hayır. Bu sayede başarılıyım."
"Beni sevmek kolay olanı seçmek mi olurdu?"
"Sevmek kolay, Nil. Zor olan zaman. Zaman her şeyi değiştirip bozuyor."
"Ya da iyileştiriyor."
Güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2
General Fictionİlk aşktan da önce ilk arkadaşlıklarını kurmuşlardı birlikte. İkisi de yalnızlığından sıyrılmış, kendilerine yaşamak zorunda oldukları hayattan bir kaçış sağlamışlardı. Yıllar geçtikçe arkadaşlıkları coşkuyla ilk aşka dönüşmüştü ama hayatın gerçekle...