22. BÖLÜM

912 129 7
                                    

Eğri Oturup Doğru Konuşalım

NİL

Kahvaltı büyük bir resmiyet içerisinde geçiyordu. Herkes birbirine normalde olduğundan daha kibar davranıyor, masadaki ulaşılmayan noktadan istenen bir dilim ekmek bile bir ton rica minnet kelimeleriyle isteniyordu.

"Celil Bey, önünüzdeki portakal reçeli sanırım," diye sormuştu az önce Efe. Ona bir dönem amca dediğinden emindim ama Elif'i üzmeye devam ettiğinden beri sanırım yeniden resmiyete dönmüştü.

"Evet," demişti kısaca amcam. Elif'in reçeli annesinin yaptığını söylediğini duydum. Efe hemen ardından, "Emine teyzenin eli çok lezzetli. Siz ne yapsanız büyük bir zevkle yerim," demişti teyzeme gülümseyerek bakarken.

Amcama bey, teyzeme teyze. Nasıl adım atacağını çok iyi biliyordu. Amcam homurdanmış Efe'nin yüzüne bakmadan reçeli kendi önünden itelemişti.

Zeynep'in ağzını bıçak açmıyordu. Etrafında olan biteni sessizce izliyor, katılmaktan çok kaçacak delik arıyor gibi görünüyordu. Eğer kahvaltıdan sonra amcamla konuşmak zorunda olmasam ben de onun gibi hissederdim ama şu anda kaçmak gibi bir lüksüm yoktu.

Dağhan ise her şey sanki oldukça normalmiş gibi davranıyor amcam ve teyzemle kısa cümlelerle iletişim kuruyordu. Ona da sıcak davrandıklarını söyleyemezdim. Daha çok içlerinden, bu da nereden çıktı, der gibi bakıyorlardı. Dağhan'ın benim çocukluk aşkım olmasını bırakın sorun yaratan Efe'nin yakın arkadaşı olmasıydı. Amcam ikisine de düşmanlarıymış gibi bakıyordu. Açıkçası olması gerektiği kadar umurumda değildi. Amcam benim için ne yaparsa yapsın bu saatten sonra Dağhan'la arama kimse giremezdi.

"Öğretmen olmak varken spor salonu işletmenin sebebi ne? Daha mı prestijli?" diye sordu amcam bir süre sonra. Çomak sokmak için yer aradığını biliyordum. "Yoksa hiçbir okul seni kabul etmedi mi?"

"Denemeden kabul edip etmeyeceklerini sanırım bilemem," dedi Dağhan sakince. "Spor salonu işletmenin de daha prestijli olduğunu söyleyemem ama orası benim. Az ya da çok benim olan her şey bana verilecek olan birçok isimden daha değerlidir."

Amcam burun büktü. Dağhan ne derse desin beğenmeyecekti zaten.

"Ailen ne yapıyor?" diye sordu teyzem. Dağhan'ın çatalını tutan elinin kasıldığını bir ben bir de Efe görebildik sanırım. Göz göze geldiğimizde Efe saldırıya hazırdı.

"Annemi kaybedeli çok oldu. Babamsa bir bakımevinde."

"Babanı bakımevine mi terk ettin?"

Emine teyzenin bu sorusu sorudan çok yargılama içeriyordu. Elimi düşünmeden Dağhan'ın koluna sardım ve parmaklarımı sıkıca tenine yapıştırdım. Bana baktı. Gözlerime. Ona gülümsedim. Bu insanların ne dediğinin ne düşündüğünün bir önemi yoktu. Bunu bilmesi gerekiyordu.

Dağhan'ın bakışları yumuşadı. Elinden çatalı bırakıp avucunu kolunun üzerinde duran elimin üzerine kapadı.

"Babam demans hastası. Uzun bir süredir ciddi bakıma ihtiyaç duyuyor. Kendi hayatını ve başkalarını tehlikeye atabilir. Bu da üstesinden hiçbirimizin gelemeyeceği bir şey. Evde onunla birilerinin ilgilenmesini sağlamaya çalıştım ama olmadı. Günün birinde eve gelmemeye karar verebiliyorlar. Oysa bakımevlerinin öyle bir lüksü yok."

Elif, "Geçmiş olsun," dedi ailesinin yerine. "Eminim senin için zor olmuştur."

"Onun için daha zor olduğunu biliyorum," dedi Dağhan. "Çünkü hala hatırladığı anlar oluyor ve o anlar onun için çok ağır geçiyor. Çoğunlukla annemin hayatta olduğunu düşünüyor."

TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin