Nil on yedi, Dağhan on yedi yaşındayken...
Dağhan liseyi bitirmişti. Nil, onun gibi hiç çalışmayan birine göre sınıfta hiç kalmamış olmasını ya da düşük notlu dersinin olmamasını tuhaf buluyordu. Buna rağmen üniversite sınavına girmemişti. Nil ne derse desin babasını bırakamayacağını söylüyordu. Genç kız sonunda pes etmişti. Sadece sevgilisinin iyiliğini düşünüyor, onun çok daha fazlasını başaracağına inanıyordu. Buna inanmak zorundaydı çünkü kendisi için de aynı beklentilere sahipti. Tek farkı Nil'in arkasına bile bakmadan ailesinden koşarak kaçacak olmasıydı.
Ailesinin kavgaları giderek şiddetleniyordu. Durum o kadar kötüydü ki amcasının her hafta planladığı kahvaltılara ya da akşam yemeklerine gidemedikleri günler oluyordu. Emine yengesinin annesini aradığını biliyordu ama annesi sürekli yeni bahaneler buluyordu. Yetiştirmem gereken elbiseler var. Nil hasta. Ödevi çok. Recep'in acil çıkması gerekti. Migrenim tuttu. Hepsi yalandı ve annesi yalan söyleme ve gerçekleri saklama konusunda her geçen gün daha iyi oluyordu.
"Gidelim," dedi Nil. "Babaannem yardım eder, biliyorsun."
Genç kız evin içinde yaşananları hala kimseye anlatamıyordu. Dağhan'ın bildiğini biliyordu. Sadece pencerenin karşı tarafından duyduğu için değil gördüğü için de. Ve birkaç sefer genç adamı babasına saldırmaması için durdurmak zorunda kalmıştı. Daha kötü olur, demişti Dağhan'a. Bizi öğrenir ve hıncını yine bizden çıkarır.
Dağhan'ın yumruklarından çok daha fazlasına ihtiyaçları vardı ve Nil'in aklına gelen tek kişi babaannesiydi.
Annesi, "Sana bu işe karışma dedim," diye tersledi genç kızı. Eskiden kızının bir damla yaşına kıyamazmış gibi konuşan Nilay gitmiş yerine hiç tanıyamadığı bu yorgun kadın gelmişti.
Daha ne kadar süre karışmadan durabilirdi? Odasına kapanmak ne kadar süre daha mümkün olacaktı? Okulunu bitirmesine son bir dönem kalmıştı. İşlerin o noktadan itibaren değişeceğini biliyordu.
Dağhan'ın yanına gitmek için evden sinirle çıktı. Genç adam her zamanki gibi onu bekliyordu. Babası salonda dünyadan bir habermiş gibi tekli koltuğunda oturuyordu. Ona merhaba dese de adam oralı olmadı. Zafer Amcanın kendisinin adını bildiğinden bile emin değildi. Nil, omuz silkerek Dağhan'ın elini tutup onu odasına çekti ve dudaklarını derin bir öpücük için ele geçirdi.
"Ben de seni özledim papatyam ama ne oldu?" diye sordu Dağhan.
O her zaman Nil'deki değişimleri fark ederdi. Uzaklaşıp Dağhan'ın yaralı ellerini tuttu.
"Buna ne kadar daha devam edeceksin?" diye sordu konuyu kendisinden uzaklaştırmak için. Son zamanlarda bunu daha sık yapar olmuştu. Dağhan'la olan ilişkisi bu dünyadaki dayanak noktası olmasına rağmen kendini ilişkiyi sabote ederken buluyordu.
"Benim bir şey yapmama izin vermiyorsun. Ailenin kalanının yardım etmesine ne zaman izin vereceksin?"
Artık Dağhan'da sözlerini sakınmıyordu. Genç kızın o evde kaldıkça zarar görme ihtimalinin arttığını biliyordu. Eğer onun saçının teline zarar gelirse ne yapardı?
"Anlaşılan böyle yaşamaya devam edeceğiz."
Nil bir süredir sonraki aylarını değil yıllarını düşünür olmuştu. Dersleri fena değildi ama asla dikkatini daha fazlasını yapabilecek kadar veremiyordu. Herhangi bir yerdeki bir üniversiteyi kazanabilirdi ama doktor olamayacağının da farkındaydı. Hayallerini gerçekçi tutmak zorunda olduğunu biliyordu ve bu yüzden yeni hayaller kurmaya başlamıştı. Dağhan ona eşlik eder miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2
General Fictionİlk aşktan da önce ilk arkadaşlıklarını kurmuşlardı birlikte. İkisi de yalnızlığından sıyrılmış, kendilerine yaşamak zorunda oldukları hayattan bir kaçış sağlamışlardı. Yıllar geçtikçe arkadaşlıkları coşkuyla ilk aşka dönüşmüştü ama hayatın gerçekle...