Nil on yedi, Dağhan on sekiz yaşındayken...
Nil, uzunca bir süredir değil on yedi herhangi bir çocuğun asla yaşamaması gereken bir hayatın içine sıkıştığının farkındaydı. Tek sorun bu hayatı nasıl değiştireceğini bilmemesiydi. Babaannesi vefat ettiğinde ona hatırı sayılır bir miktar para ve mülk bırakmıştı ama on sekiz olmasına henüz aylar vardı. Parayı elde ettiği anda annesini alıp kaçmaktan başka bir şey düşünemez olmuştu. Aklını kurcalayan en büyük sorun Dağhan'dı. Genç adamın kendisiyle gelmek isteyeceğini biliyordu ama o zaman babasını ardında bırakmış olacaktı. Böyle bir seçim yapmasını nasıl olup da ondan beklerdi? Dağhan'ı her şeyden çok seviyordu. Öyle ki onun kalbini kırmaktan deli gibi korkuyordu ama babasıyla aynı evde yaşamaya devam edebilmesi de artık çok mümkün görünmüyordu.
Annesine olan davranışları gün geçtikçe hırçınlaşmaya başlamıştı. Eskiden olduğu gibi kendini tutmaya bile çalışmıyordu. Bir önceki kavgalarından çenesinde kalan iz hala geçmemişti. Annesinin gözlerine bakmaya dayanamıyor, babasını gördüğünde midesi bulanmadan beş dakika geçiremiyordu.
Güçsüz olmaktan nefret ediyordu. Bir kere. Sadece bir kere babasını durdurmak istemişti ama annesi onu salondan öyle bir kovalamıştı ki kapısını ardından kapatıp kulaklıklarını takana kadar geçen süre kâbus gibi gelmişti. Öyle anlarda karşı pencerede olan genç adamın varlığı onu hayata bağlayan yegâne şey oluyordu.
Ne yazık ki genç adamın her şeyden haberi yoktu. Nil'in anne ve babasının kavgalarını duyduğu anlar oluyordu ama bu kavgaların ne kadar büyüdüğüne hiç tanık olmamıştı. Nil'in annesi mahallede görünmemeye, evden dışarı çıktığı zamanlardaysa yaralarını kamufle etmeye özen gösteriyordu. Genç adam onu arada bir görüyor, gördüğü anlarda da genç kızı riske atmamak için tanımıyormuş gibi davranıyordu. Nil'in ağzını bıçak açmıyordu. Yine kavga ettiler diyordu sadece. Dağhan işin içine şiddetin girdiğini az çok fark ediyordu ama kendisi de babasına bakmakla yükümlü bir çocuk olduğu için ne yapabileceğini kestiremiyordu. Nil'le olan ilişkilerini riske atacak en ufak bir adımın kendisine büyük bir acı vereceğini biliyordu.
O gün beraber geçirdikleri çalıntı bir saatin sonunda genç kız dikkatlice genç adamın yanından ayrılmıştı. Evlerine yalnızca on dakika yürüme mesafesinde olan parkın ağaçlık kısmında vakit geçirmeyi son zamanlarda çok seviyorlardı. Havalar düzelmeye başladığından beri bahar çiçekleri parkın her köşesini kaplamıştı ve o kocaman ıhlamur ağacının altındaki bankta dikkat çekmeden el ele tutuşabiliyor, birbirilerinin gözlerinin içine olmak istedikleri daha güzel bir yer olamazmışçasına dakikalarca bakabiliyorlardı. Ayrılmadan önce her zaman olduğu gibi birbirlerine sevgilerini fısıldamışlardı ve genç adam kızın şakağından kokulu bir öpücük çalmıştı. Kimse bunun son öpücükleri olduğunu tahmin edemezdi. Saatler içerisinde bir karar vermek zorunda kalan Nil bile.
Eve girdiğinde annesini mutfakla salon arasındaki koridorun zemininde buldu. Elindeki çantayı yere atıp koşarak yanına gittiğinde babasının annesiyle işi henüz bitmemişti. Ona engel olabilmek istedi. Recep Baylan heybetli bir adamdı ve hiç olmadığı kadar sarhoştu. Gözleri yalnızca alkol olamayacak bir maddenin etkisiyle kararmıştı ve o anda karşısında gördüğü iki kadına neredeyse onları tanımıyormuş gibi bakıyordu.
Babası annesini tekmelediğinde genç kızın çığlıkları evi doldurdu.
"Dur!" diye bağırdı. "Baba yapma! N'olur!"
Zihni sisle kaplı ve kalbini çok önceleri kaybetmiş olan adam bacağına sarılan güçsüz kolları sinirle karşıladı. Genç kızın saçlarını kavradığı gibi ayağa kaldırdı ve yüzüne kızın asla kaldıramayacağı kadar güçlü bir tokat attı. Nil hayatının şokunu yaşadığını biliyordu. Patlayan dudağından akan kan ağzının içine dolarken hissettiği acı gözlerini doldurdu. Yaşlarla kaplanan gözlerinin arından bulanık bir siluet halinde babasının üzerine gelmeye devam ettiğini gördü.
"Seni huysuz, şımarık velet!"
Genç kıza daha önce kimse şiddetle dokunmamıştı. Belki annesi onu kovalamak için kollarını sertçe tutmuş olabilirdi ama o kadar. Yediği tokadı bile sindirmesi mümkün değilken babasının güçlü tekmesini karnında hissedince midesi kalktı. Acıyla iki büklüm olurken babası durmadı. O anda annesinin hareket ettiğini gördü. Dikkati yeniden kendi üzerine çekmişti ama adamın dakikalar boyunca işi bitmedi.
O akşamın ilerleyen saatlerinde annesi Nil'i yerden kaldırdı. Onu duşa soktu. Dudağındaki yarayı temizledi ve çektiği ağrıları tahmin ettiğinden ona ağrı kesici verip tek kelime konuşmadan genç kızı odasında bırakıp çıktı. Nil'in ilk işi amcasını aramak oldu ve o akşam hayatındaki ilk ve en zorlu kararı vermek zorunda kaldı.
Sevgi büyüktü. Sevgi her şeydi. Dağhan'ın sevgisinin temas etmediği bir kalbin nasıl atacağını hayal dahi edemiyordu. Ama hayatta kalmak zorundaydı. Hem kendisi hem annesi için sevgisini feda etmek zorundaydı. Yoksa Dağhan'ı sonsuza kadar sevebileceği atacak bir kalbi kalmayacaktı.
***
Gecikmeli geliyor biliyorum ama sonlara yaklaştıkça sanırım geriliyorum. :D
Dediğim gibi 25 bölümde bitecek sanırım ve bir, iki epilog eklenebilir. Bakalım.
23. bölümü hafta sonuna bitirmiş olurum. Pazar akşamı yükleyebilirim. :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2
General Fictionİlk aşktan da önce ilk arkadaşlıklarını kurmuşlardı birlikte. İkisi de yalnızlığından sıyrılmış, kendilerine yaşamak zorunda oldukları hayattan bir kaçış sağlamışlardı. Yıllar geçtikçe arkadaşlıkları coşkuyla ilk aşka dönüşmüştü ama hayatın gerçekle...