7. BÖLÜM

1.3K 170 54
                                    

Acı Olan Gerçekler

NİL

Geçen sefer Mete'yle beni karşılayan aynı kız kapıyı açtı ve bu sefer yüzünde herhangi bir gülümseme olmadan yüzüme boş boş baktı. Siyah saçları çenesinin hizasında kesilmişti ve bir taçla kısa olan tutamları geriye çekmişti. Kulağında iri parlak taşlı küpeler vardı. Makyajı, saçı ve üzerindeki siyah zarif elbisesiyle burası için fazlasıyla kaliteli bir imajı vardı. Sanki yukarıda insanlar birbirlerini ölümüne yumruklamıyorlarmış gibi.

Bana bir soru sormasını bekledim ama anlaşılan harekete geçmesi gereken bendim.

"Dağhan beni bekliyor," dedim. "Adım Nil."

Bir kaşı havaya kalktı. Bunun sebebinin şaşkınlıktan kaynaklı olduğunu düşündüm. Mete'den sonra bir de Dağhan mı? Neydim ben? Fahişe mi? Kızın düşüncelerinin bu yöne kayacağını bilsem de umursadım. Kimin ne düşündüğünü kafama takmayı seneler önce bırakmıştım.

Kız kenara çekilirken, "Üst kata çık," dedi.

Yüzüne bir daha bakmadım. Benden hoşlanmamıştı. Eh ben de bunu değiştirmek için uğraşacak değildim.

Alt kat neredeyse boştu. Barın içinde bir adamla kitaplıkların önünde başka bir adam vardı o kadar. Merdivenlere ulaşıp yukarı çıkarken titrememi bastırmak için derin nefesler aldım. Bizi tanıyan ve geçmişimizi bilen kimsenin olmadığı bir yerde ilk defa yan yana gelecektik.

Hazırlanmıştım. Komikti ama hala beni beğenmesini arzuluyor, takdirini gözlerinden okuyabilmeyi umuyordum. Buna rağmen karşısına geçip onunla bir daha konuşmak istemediğimi söyleyecektim. Nasıl bir ikiyüzlüydüm böyle?

Son basamaklara varmadan siyah kotumun üzerinde avuçlarımı gezdirdim. Kaşmir bir kazak giymiştim. Aldığım ilk yüksek maaşımla parama kıydığım ender şeylerden biriydi. Simsiyahtı, yumuşacıktı ve yakası bir omzumdan dökülüyordu. Siyah çizmelerimin hafif bir topuğu vardı. Biliyordum ki Dağhan'la boy ölçüşebilmek için bu yeterli gelmeyecekti.

Yukarı çıkar çıkmaz onu görmeyi umuyordum ama ortada kimsecikler yoktu. Kafesin olduğu terasın ışıkları bugün yanmıyordu. Oraya doğru ilerlerken etrafı inceledim. Duvarlarda aynı kişinin elinden çıkmış olduğu belli olan karanlık temalı resimler vardı. Alt gövdeleri olmayan, kumaş parçalarına sarılmış ya da koyu renkli boyaların içinde kaybolmuş adamlarla kadınlar. Üst gövdeleri birbirine dolanmış ama yüzleri yok. Koyu kırmızı, bordo, siyah, kahverengi, koyu yeşil. Toplamda altı tane böyle tablo vardı. Tüylerim diken diken oldu.

"Sanattan anlamam bunları her kim yaptıysa akıl sağlığının iyi olmadığından eminim."

Sesi kalınlaşmış, genç bir çocuğa ait olmaktan çıkmıştı. Tok ve sertti. Görüntüsüyle uyum sağlıyordu. Dağhan'ı gören biri ona bulaşmaması gerektiğini kolayca anlardı. Bir dağ kadar uzun ve genişti. Omuzları, göğsü, kolları... Şu aşırı steroidli herifler gibi değildi ama birilerini çıplak elleriyle öldürebilirmiş gibi göründüğü kesindi.

"Rahatsız edici," diye kabul ettim.

Yanıma yaklaştı. Üzerimdeki ceketi almak için uzandı. Etrafımda dönerek çıkarmasına yardım ettim. Parmakları açıkta kalan omzumu sıyırdığında sanırım ikimizde nefesimizi tuttuk. Elleri sıcaktı. Oysa ben buz gibiydim. Kokusu ciğerlerime nüfuz ederken bir anlığına gözlerimi yumup kendimi onun dokunuşlarına teslim ettiğimi hayal ettim.

"Şu köşede oturalım mı?"

Sesiyle kendime geldim. Barın bittiği noktada terasın tam aksi yönündeki karanlık köşeyi gösteriyordu.

TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin