10. BÖLÜM

1.3K 154 41
                                    

Hayatta Kalmak için Feda Edilen Mutluluk

NİL

"Ne yaptım dedin?" diye bağırdım.

Mete sanki söylediği gayet normal bir şeymiş gibi omuz silkerek kendine bir içki doldurmak için viski şişesine uzandı. Üzerinde hala bu sabah evden çıkarken giydiği takım elbise vardı. Yakası biraz dağılmıştı. Düğmeleri açılmış, kravatı sıyrılmış ve kumaşı kırışmıştı. Bunu ona Dağhan mı yapmıştı?

"Onu biraz kışkırttım."

"Neden?"

"Onu terk etmişsin. Canı yanmış. Şimdiyse peşinden ayrılmıyor. İntikam peşinde olması muhtemel."

"Her neyin peşindeyse bununla ben başa çıkabilirim."

"Biliyorum."

"Senden onunla konuşmanı asla istemedim. Bunu asla istemezdim, Mete. Bu... Bu..."

"Sana biraz fazla geldi," diye düşüncemi tamamladı. Doldurduğu viski kadehini bana uzatınca kafamı iki yana salladım. Viskinin tadını hiç sevmezdim. Ayrıca kupamda hala çayım duruyordu. Pijamamın sabahlığına sıkıca sarınıp kanepeye çöktüm.

"Evet, fazla," diyerek kabul ettim. "Arkadaş olmamız böyle şeyler yapabileceğin anlamına gelmez. Hem ne dedin ki ona?"

Benim yanımda özgürce bıraktığı o kahkahalarından birini atarak karşıma oturdu.

"Senin onda ne bulduğunu anlamadığımı söyledim."

Şaşırarak yüzüne baktım.

"Nesin sen? Çocuk mu?"

Biraz daha güldükten sonra viskisinden dolu bir yudum aldı.

"Biraz çocukça bir davranıştı, kabul ediyorum ama yakamı kavramasına yetti. Sonra da onu tehdit ettim."

"Ne?" diye çığlık attım bu sefer.

"Eğer senin yıkılmana sebep olursa onu yıkacağımı söyledim."

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Mete'nin bu yüzünü daha önce hiç görmemiştim. Aslında Mete'nin herhangi bir yüzünü hiç görmemiştim.

"Çocukça davranmaktan kabadayılığa terfi ettin şu anda."

Sözlerim onu yaralamaktan çok keyiflendirdi.

"Bana biraz olsun güven, Nil."

"Sonra ne oldu?" diye sordum sözlerine cevap vermek yerine. Birilerine sorgusuz sualsiz nasıl güveneceğime dair hiçbir fikrim yoktu.

"Ağzımın payını verdi," derken gözleri memnuniyetle parlıyordu.

"Beni gerçekten korkutuyorsun," dedim. Elimle işaret ederken, "Bu davranışlarına anlam vermekte zorlanıyorum," diye ekledim.

"Seni korumaya çalışıyordum."

"Buna ihtiyacım yok. Bunu en iyi senin biliyor olman gerekiyordu."

"Ortam müsaitti. Benim de canım sıkılmıştı."

Bunu da az önceki kadar doğal bir şeymiş gibi büyük bir sakinlikle söylemişti. Canı sıkıldığı için Dağhan'a mı sataşmıştı? Beni korumak için birkaç dakikalığına kendini şövalye mi ilan etmişti?

"O dövüş kulübüne her zaman bu kadar sık mı gidiyorsun?"

Önce güldü. Dövüş kulübü, diye mırıldandı. Sonra soruma cevap verdi.

"Bazen."

"Dağhan'ı benden önce de tanıyor muydun?"

"Evet."

TUTKUNUN ESİRİ - Esaret Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin