Bölüm 21

842 70 6
                                    

Pişttt...

Ben geldim. İki kurguyu aynı an da ilerletmeye çalıştığım için gün içerisinde sık sık bölüm atma şansım olmuyor. Elimden geldiğince her güne bir bölüm yazmaya çalışacağım. Mantık hataları olduğunda beni uyarırsanız sevinirim. Bakalım GEÇİLMEZ timi neler yapıyor?

Klasik...

Ne diyoruz?

Keyifli ve bol yorumlu okumalar tatlişlerim...

Dağ kadrosunun yerleşkesine en yakın köylerden birine sığınmak için yola çıkmıştı Suat. Sürekli arkasını kontrol etme ihtiyacı duyuyordu. Sanki takip ediliyormuş gibi hissediyordu. Ezbere bildiği yollarda gözleri bağlı bile yürüyebilecekken sürekli takılıp düşüyordu. Son istihbaratı verdikten sonra görevinin sonlandırıldığına dair gelen emir üzerine bir şekilde yola çıkmıştı. Parmaksız dağa geldiğinden beri bakışlarını sürekli üzerinde hissediyordu. Bunu üstlerine bilgi olarak geçmek zorundaydı.

"Başkanım parmaksız gözlerini benden ayırmıyor."

"Daha dikkatli olman gerekiyor."

"Bu adam sürekli birileri ile telefonda konuşuyor."

"Her hangi bir şey duydun mu?"

"Hayır Başkanım. Çok dikkatli davranıyor. Diğerleri gibi değil."

"Biliyoruz. Bilgileri bizde de mevcut."

"Ne emredersiniz?"

"Güvenli bir şekilde çıkışını sağla. En yakın köyde güvenli evlerden birine sığın. Biz seni alması için bir ekip çıkartacağız."

"Emredersiniz başkanım." Tuvalet için gittiği büyük kayanın arkasında konuşmasını yapmıştı. Telefonunu ayakkabısının hemen yan tarafına koymuştu. Ayağını acıtması umurunda değildi. İletişim için o küçük alete ihtiyaç vardı. Geri döndüğünde herkesin elinde bir parça ekmek ile zeytin yediklerini gördü. Bir köşeye çekilip elindeki çakısı ile toprağı eşelemeye başladı. Başında dikilen gölgeyi fark ettiği gibi başını kaldırınca parmaksız ile karşılaştı. Aniden beliren adamın ne zaman geldiğini fark etmemişti.

"Heval" Derken yavaşça ayağı kalkacağı sırada parmaksız omzuna dokunup oturttu onu.

"Sen neden yemek yemiyorsun?" Bakışlarını ondan ayırmadan

"Çok aç değilim."

"Ne zaman yemek yedin?" Aslında karnında guruldamalar başlamıştı. Karnı çok acıkmıştı. Ama o şerefsizlerin elinden bir şey yemek istemediği için kendi ile mücadele ediyordu.

"Sabah yedim."

"Yemedin"

"Nasıl yani?"

"Sen sabah yemek yemedin diyorum." Suat korkuyla olduğu yerde kıpırdanınca parmaksız ayağı kalkıp

"Arkadaşınıza yemek getirin." Diye haykırdı. Suat parmaksızın ona attığı son bakışı asla unutmayacaktı.

Derenin kenarında durup yüzüne buz gibi soğuk suyu çarpınca biraz kendine gelir gibi oldu. Hala takip edildiğini hissediyordu ama ortalarda da kimse görünmüyordu. İki saatlik daha yolu vardı. Bacakları yürümekten uyuşmuş olsa da durmadan yoluna devam etmesi gerekiyordu.

"Hadi oğlum az kaldı. Çoğunu başardın biraz daha sık dişini" Aldığı eğitimleri aklına getirdi. İstihbaratçı olmak öyle kolay bir şey değildi. Seni her türlü şarta göre hazırlıyorlardı. Aç, uykusuz, günlerce yürümek, yeri geldiğinde saatlerce koşmak ve avazın çıktığı kadar bağıracağın işkenceler. Başarı ile hepsinden geçmişti. Görev ona verileceği zaman başkanlığa çağrılmıştı. Başkanın karşısında hazır ol da ona söylenecek olanları bekliyordu.

GEÇİLMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin