Bölüm 31

592 50 0
                                    

Bip...

Yine ben geldim. Bugün ki üçüncü bölüm ile huzurlarınızdayım. Satır arası yorumlarınızı esirgemeyin. Çünkü büyük bir keyifle okuyorum. Uzatmadan sizi bölüm ile baş başa bırakıyorum...

Klasik...

Ne diyoruz?

Keyifli ve bol yorumlu okumalar tatlişlerim...

Ufuk operasyon odası ile ve Yarbay'ın yanına mekik dokuyordu. Geçilmez timi en zorlu görevlerinden biri için emir almışlardı. Başlarında olan Fırat Binbaşı'ya güveniyordu. Ama bir yere kadar. Çünkü dağda olduğu görev sürecinde oldukça zor zamanlar geçirdiğini biliyordu. İstihbarat görevi bittikten sonra kendisinin de olduğu testlerden geçmek zorunda kalmıştı. İlk testlerde psikolojik olarak ne kadar yıprandığına şahit olmuştu. Uzun süre gözlerinin sabit noktaya bakması, silahını tutarken elinin titremesi ve bitirilmesi gereken dakikada tamamlanmayan parkurlar. Son yaptıkları parkurdan sonra elinde silahı, Fırat'ın yere çökmesini hatırlamıştı. Yanına gidip onun karşısında yere çökmüştü. Karşısında olan adam omuzları çökmüş, her şeyden vazgeçmiş biriydi. Başarılı bir meslek hayatından sonra görev için seçilen bir asker değildi. Herkesin çıktıktan sonra onu kolundan tutup ayağı kaldırmıştı. Silahı hala elinde, hareleri ıslaktı. Kendi kendine söyleniyordu.

"Yapamam. Yapamam." Diye tekrar ediyordu. Ufuk bir süre kendine gelmesine bekledi. Fırat yavaş yavaş nerede olduğunun farkına varınca, karşısında hazır ola geçti. Ufuk elini omzuna koyarak

"Rahat" Dedi. Bakışlarını ondan ayırmıyordu. Fırat'ın vazgeçmesine izin vermeyecekti. Ellerini arkasına koyduktan sonra,

"Neden yapamazsın?" Bir süre anlamamış gibi baktıktan sonra

"Olmuyor komutanım. Yapamıyorum."

"Neyi yapamıyorsun diye soruyorum?"

"Orada olanları unutamıyorum." Ufuk kaşlarını alnının ortasında birleştirip son sesi ile yüzüne haykırmaya başladı.

"Demek yapamazsın? Demek başaramazsın öyle mi? Ulan sen o dağa niye çıktın? Neden bu görevi kabul ettin?" Parmağını Fırat'ın göğüs kafesine bastırarak

"Biz ne için ölüme gidiyorsak sen de o yüzden dağa çıktın. Bu senin görevindi. Ama seni kimse oraya zorla göndermedi. Sen kabul ettin. Ne için? Kim için? Söyle. Bayrağımız dalgalanmaya devam etsin diye gitmedin mi? Bu topraklar için kendini feda etmedin mi? O dağda yaşadıklarının sayesinde kaç kişi kurtuldu? Kaç hayat kurtuldu? Verdiğin istihbaratlar sayesinde onlarca insan kurtuldu."

"Ama komutanım " Demişti titrek bir sesle.

"Kes sesini asker. Biz bu göreve talip olduğumuzda duygularımızı bir kenara bırakmadık mı? Anamızı, babamızı, eşimizi, çocuğumuzu her şeyi ikinci hatta üçüncü plana bırakmıyor muyuz? Göreve giderken geri dönmemek üzere evlerimizden çıkmıyor muyuz? Senin bizden farkın nedir Binbaşı? Seni pes ettiren hangi duygun? Orada şahit oldukların mı? Sen, ben pes edersek ne olacak? Görmediklerimiz yaşanmayacak mı? O dağa çıkarılan gençleri görmeyince kurtulacaklar mı? Bizler pes etmeyeceğiz ki, bu şerefsizlerin istedikleri olmasın. Sen pes edersen onlar kazanır. Çünkü istedikleri bu! Bizim vazgeçmemiz. Yaşatmaya çalıştıkları nedir sanıyorsun? Yağmaladıkları köyler, dağa çıkardıkları gençler, her gün ama her gün Türkiye'nin bölünmesi için kurdukları hain planlar ve şehitlerimiz. Bunların hepsi bizi parçalama girişimleri. Sen, ben hepimiz bunu biliyoruz. Ve bunu bilerek "yapamıyorum" mu diyeceksin? Bu şehitlerimize ihanet olmaz mı?" Ufuk nefesi kesilene kadar konuşmuştu. Konuştukça Fırat'ın bakışları sabitlenmiş, omuzları dikleşmişti. Derin bir nefes aldıktan sonra,

GEÇİLMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin