Bip...
Bugün ikinci kere ben geldim. Hem de çok kısa bir sürede. Dumanı üstünde bir bölüm ile sizi baş başa bırakıyorum.
Klasik...
Ne diyoruz?
Keyifli ve bol yorumlu okumalar...
Yıllarca yaşamasının tek amacı vatanı ve bayrağı için savaşmak olmuştu. Kendini bildi bileli bu meslek için çalışmıştı. Bir gün diyerek başlamıştı her gününe. Kalbinde başka bir duyguya yer bırakmamıştı. Tek hissettiği vatan aşkıydı Fırat'ın. İçinde bastıramadığı intikam duygusu vardı. Hiç tanımadığı ailesi değildi intikam duygusunun sebebi. Tarih kitaplarında okuduğu atalarının hikayelerini iliklerine kadar hissetmişti her seferinde. Daha çocuk yaşta soğukta donarak ölen, süngülerle düşmana koşarak gidenler, evinde kalan bir avuç bulguru askerlere getiren kadınları, sırtında taşıdığı çocuğu ile cepheye koşanlara kendini borçlu hissediyordu. Onların intikamını almak için yanıp kavruluyordu. Yıllarca o dağlarda yaşadıklarına sırf bu yüzden dayanabilmişti. Türkler hakkında atıp tutarken avucunun içine bastırdığı tırnaklarının arasından süzülen kana da bu yüzden sabretmişti.
Türkiye'nin üzerine oynanan oyunlara yüzlerce kere kendi kulağıyla şahit olmuştu. Değişik kurumlarda Türkiye'nin yıkılması için çalışanları da öğrenmişti. Kim olduklarını öğrendiği gibi gerekli yerlere bilgilerini ulaştırmıştı. Kaç tane isim verdiğini kendi bile hatırlamıyordu. Türkiye'nin içinde olan düşmanların yanı sıra, gözlerini bu topraklara dikmiş olan dış güçlerin varlığı o dağların her bir karesinde hissediliyordu. Örgütün para akışı ve silahlanmasına da bu güçler destek veriyordu. Kimlikleri belli olmayan o güçler kandille iletişime geçiyor ve yapılacaklara yine onlar karar veriyordu. Üç beş kuruş için yaşadıkları topraklara ihanet edenler için emirleri yerine getirmek o kadar da zor olmuyordu. Fırat bunların hepsinin içinde, vatan aşkı ile yaşamaya çalıştı. Ölmek umurunda değildi, yaşadığı süre boyunca ne kadar bilgi alabileceğine odaklandı.
Oysa şimdi adını koyamadığı duyguların esiri olmuş gibi hissediyordu. Derman "Teğmen yok" dediğinden beri hangi duygunun ağır bastığına karar veremiyordu. Askeri için mi, yoksa Asya için mi endişelenmeliydi? Askerlerinin ondan emir beklediğini bir anlıkta olsa unutmuştu. Durumun farkındaydı. Bir an önce dağılmalı ve onu bulmalıydılar. Bunun için emir vermeliydi. Ama hangi kelimelerin doğru olduğunu bilmiyordu. Olduğu yerde hafifçe sendeledi. Düşen omuzlarını dikleştirip, bakışlarını sabitledi. O bir Binbaşıydı. Ve bir operasyondaydılar. Sorumlu olduğu askerleri, arkadaşları vardı.
"Dağılıyoruz. Telsizleriniz açık olsun. Her taşın altına bakacağız. Teğmeni bulmadan buradan gitmek yok. Anlaşıldı mı?" Aynı anda yanında olanlar ve telsizden,
"Emredersiniz komutanım." Gelen takviye timde onlara katıldı. Derman çok geçmeden
"Komutanım Teğmenin konuşlandığı yerde tüfeğini bulduk." Fırat hızlanan kalp atışlarını umursamadan,
"Bayrağın olduğu tarafa doğru iyice dağılın. Her tarafa bakın." Yarım saat kadar kimseden çıt çıkmadı. Sadece nefes alış veriş sesleri yankılandı herkesin kulağında. Kısa bir anlık telsizden gelen cızırtı oldu ve arkasından Fırat'ın aşina olduğu sesi tiksinerek dinlemeye başladı.
"Binbaşı, Binbaşı" Fırat cevap vermedi.
"Ya da şöyle mi söylemeliydim Fırtına" Parmaksız bir süre sessiz kaldıktan sonra,
"Evet gelelim konumuza. Siz şimdi her tarafta Teğmeni arıyorsunuzdur. Hadi size bir iyilik yapayım. Aramayı bırakabilirsiniz. Teğmen çoktan bana gelmek için yola çıktı bile." Fırat herkesin bakışlarının üzerinde olduğunu biliyordu. Parmaksız devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇİLMEZ
AcciónGeçilmez timinin bayrakları ve vatanı için savaşmalarına birlikte şahit olacağız. Bu hikayede bakalım bizleri neler bekliyor :)