"Irmak bak şurası gayet güzel ne dersin?"
Irmak, gösterdiğim yere bakışlarını çevirirken Mert, bizden önce hareket etmişti. Üçümüz, benim gösterdiğim yere gidip eşyalarımızı yere koyarken kendimi de kumun üzerine atıp soluklandım.
Irmak da ardından kendini yere bıraktığında Mert, sandalyeleri açmakla meşguldü. Elimizde bulunan 4 sandalyeyi Mert, açtığında ardından da büyük bir şemsiyeyi gölgelik için açmaya başlamıştı.
"Sizinkler ne zaman gelir?"
Irmak'ın sorusuyla kafamı ona çevirdim. "Yolda gelirken Oğuz ile konuştum birazdan burada olurlar. Kerem de onlarla birlikte"
"Asu var diyedir" dediğinde ikimizde gülmüştük.
Kafamı çevirip geldiğimiz yeri incelemeye başladım. Dün akşam hepimiz, bugün için denize gelmeyi planlanmıştık. Yaz ayına çoktan girmiştik ve havalar 30-35 derecenin üzerindeydi.
Şimdi ise Oğuz, Asu ve Kerem'in buraya gelmesini bekliyorduk. Bu plan beni çok heyecanladırmıştı çünkü senelerdir denize hiç gelme şansım olmamıştı. En son, babam ölmeden onunla birlikte gelmiştim. Uzun bir süre olmuştu ve şimdi sevdiklerimle birlikte buraya gelmiş olmam beni fazlasıyla mutlu ediyordu.
"Bu şemsiye bozuk açılmıyor"
Mert'in söylemesiyle Irmak güldü. "Yeni aldım ben onu bozuk olamaz. Sen açamıyosundur" Mert, Irmak'a bakıp tek kaşını havaya kaldırdı. "Bebeğim, bu şemsiye bozuk"
Irmak, ellerinden destek alarak ayağa kalktı ve Mert'in elinden şemsiyeyi alıp sadece bir kaç saniye içerisinde şemsiyeyi açtı. "Bozuk muymuş sevgilim?"
Mert, gülümsedi. "Sen aç diye yaptım zaten, uğraşmak istemedim yoksa açardım biliyosun"
Irmak, şemsiyeyi uygun bir yere sabitleyip kollarını Mert'in boynuna doladı ve yanağına sulu bir öpücük bıraktı. "Bilmez miyim canım? Kesinlikle öyledir"
Irmak, Mert ile dalga geçerken onun bu hallerine sesli bir şekilde gülmeden edememiştim. Irmak, kendini geri çektiğinde kafasını çevirip arkamda kalan noktaya baktı ve gülümsedi.
"Ekip tamamlandı"
Kafamı arkaya atıp buraya doğru gelen Oğuz, Asu ve Kerem'e baktım. Ellerinde bir sürü eşya vardı. Bakışlarım Oğuz'da takılı kalırken onu süzmeden edemedim.
Bir erkeğe göre pürüzsüz bacakları vardı ve çok kısa olmayan şort giymişti. Üstünde ise beyaz sıfır kollu bir tişört vardı. Tişört bile denilemezdi fakat tam atlet de değildi. Kol kasları uzaktan parlarken yutkundum. Her zamanki gibi fazlasıyla yakışıklı görünüyordu.
"Selam"
Kerem'in sesiyle kendime gelebildiğimde Oğuz, onu süzdüğümü farkedip sırıtmıştı. Oturduğum yerden ayaklandığımda gülümsedim.
"Hoş geldiniz"
Onlar getirdikleri eşyaları bizim eşyalarımızın yanına koyduklarında kalan 2 sandalyeyi de Oğuz'un getirdiğini farketmiştim. Kerem ise orta boyutta bir masa getirmişti. Asu'nun elinde ise piknik sepeti vardı ve sanırım içi yiyeceklerle doluydu.
Dolu dolu bir gün geçirecektik anlaşılan.
Irmak'ın açtığı şemsiye arkadan hepimize gölge ederken bulunan 6 sandalyeye hepimiz oturduk. Herkes kendi eşinin yanına otururken Asu da mecbur Kerem'in yanına oturmak zorunda kalmıştı.
"Her zamanki gibi çok güzelsin"
Kulağıma gelen Oğuz'un sesiyle kalp atışlarım hızlanırken Oğuz, beni kendine çekip şakağıma ufak bir öpücük kondurmuştu. Gelirken rahat olsun diye elbise giymeyi tercih etmiştim. Dizlerimin üzerinde biten ve daha çok pembe renklerin ağırlıklı olduğu asklıklı bir elbise giymiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIVIRCIK || texting
Ficción General(TAMAMLANDI) Leyla : Seni merak ediyorum. Leyla : Bu yüzden de, seni aramaya çalışacağım Leyla : Ve eğer seni bulursam o zaman karşıma çıkacaksın ve anlatman gerekenleri anlatacaksın Leyla : Söz mü? İsimsiz : Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. İsimsi...