05. Hipofiz

22 4 1
                                    

Ercan onu bir binaya getirdiğinde Derya, hala üzerindeki şokla beraber salınıp duruyordu. Ercan ise buna alışması gerektiğini söylemekteydi. Japon Gülü'nde daha tuhaf şeylerle de karşılaşabilirlerdi. Bu henüz bir başlangıçtı. Hazırlıklı olması gerekiyordu. Tereddüt etmek için daha çok erkendi.

Gayet normal görünen binanın, gayet normal olan karanlık koridorları boyunca yürüdüler. Meraklı gözler onları seyrediyordu, ama dönüp bakılası tipler de değildiler. En azından Derya şu an için yeterli dozda heyecanla kaplandığını hissediyordu. Daha fazlasına ihtiyacı yoktu. Fare gibi kulakları olan, kirpi gibi saçları olan ya da kulaklık gibi organları olan adamlara bakması hiçbir şeyi değiştirmeyecekti yani... O yüzden de her defasında bu gibilerinden bakışlarını kaçırdı.

Tam her şey normal ilerliyor derken merdivenlerin olması gereken yere geldiler. Ama burada onları tuhaf bir asansör bekliyordu. Tek kişilik kapsül olan asansör sizi binada istediğiniz herhangi bir yere götürebilirdi. Ve hatta belki de Japon Gülü'ndeki herhangi bir yere... Derya, bunu fazla sorgulamak istemiyordu ve sadece denileni yaptı; asansöre bindi. Oldukça rahat bir koltuğu ve fazlasıyla düğmesi vardı. Ercan, onun hiçbir düğmeye dokunmayacağından emin olduktan sonra kapıyı kapattı ve kapsül ilerledi. Lunapark şakası gibi olan bu kapsül, ilk başta sanki alıştırmak istermiş gibi ve sanki alıştırması mümkünmüş gibi yavaş yol alsa da daha sonra baş döndüren bir hızla Derya'yı beklediğinin aksine aşağıya doğru indirdi. Bir süre dönmekten kendine gelemeyen Derya, daha ne olduğunu anlamadan asansör aniden durdu, kapısı açıldı, koltuk tepe taklak oldu ve Derya'yı sanki istenmeyen bir balgammış gibi dışarıya fırlattı. Derya, bu sırada yaşayabileceği en saçma şeyi de yaşadı ve bodrum katına çığlıklarıyla doldurduğu bir kuyudan savrulup da olayın aksine kibar bir şekilde serilmiş olan minderin üzerine düştü.

Bir süre orada kaldı ve bu rüyanın son bulmasını bekledi. Ancak uyanamadı. O öylece kalakalmışken Ercan da o kuyudan atlayıp yanına gelmişti. Tepetaklak gelmiş olan Derya'ya tuhaf bir bakış atıp "Sana Japon Gülü'nde bayılamayacağını söylemiştim, daha neyi bekliyorsun?" diye sordu ve kalkması için ona yardım etti.

Daha sonra Ercan, onu karanlık koridorun sonundaki bir odaya getirdi. Mumlar ve daha önce görülmemiş kandillerle aydınlanan odada sadece bir kişi vardı. Takım elbiseli, sakallı ve gayet normal yaşlı bir adam, onu gayet kibar bir şekilde karşıladı. Derya'nın onlara daha az aksiyon içeren asansör yapmaları gerektiğini söylemesine de gülümseyerek cevap verdi. Ercan ise Derya'ya sadece "Ona istediğini sor." dedi. Derya'nın gözlerindeki o boşluğu fark eden ihtiyar da Ercan'a bakıp "Onu anlatmadın mı?" diye sordu.

"Doğru, soğuk kelimeleri sen bilirsin ihtiyar." dedi Ercan ve sessizliğini bir süre korumak üzere kenara çekildi.

Derya meraklanmıştı. "Neyi?" diye sordu. Ve yaşlı adam da daha önce hiç bakmadığı kadar dikkatli baktı ona... Derya, yerinde kıpırdandı. Bakışlarından rahatsız olmuştu ve sessizlik de bu rahatsızlığı arttırıyordu. Bir ara gözüne takılan masanın altındaki köpek de irkilmesini sağladı. Köpek, sakince uyuyordu, ancak normal bir köpeğin aksine tüyleri yoktu ve dikkatli bakıldığında da parlayan derisi bir robotu andırıyordu.

Yaşlı adam "Bir uykuda olduğunu..." dedi. "Öyle bir uykuda ki nasıl uyanacağını da tek sen biliyorsun. Çünkü bu diyarı sen kurdun ve içindeki her şey kafanda var. Gördüğün her yüz ya da sahne, eski hayatının, rüyalarının, hayallerinin, travmalarının, bilinçaltının, kâbuslarının ve hatta duygularının bir karışımı... Burada, yani beyninin derinliklerindeki şehirde, bu hayatı sen kurdun ve şimdi kendini de buraya hapsettin. Japon Gülü'ne hoş geldin efendi."

Derya "Dur bir dakika..." dedi. "Bu bir şaka mı? Yoksa..."

"Eğer bu soğuk bir şaka olsaydı, şimdiye ölmüş olurdun." dedi Ercan ve gülümsedi.

JAPON GÜLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin