En sonunda artık gerçekten uyanabildiğinden ötürü, ailesi için aylarca uyuyan evlatları tekrar hayata dönmüş gibi bir bayramdı.
Birkaç gün yattığı yatağında hayatı zor algılayabildi. Sanki bir rüya görmüş gibiydi, ama pek de ne olduğunu hatırlamıyordu. Ancak çok da iç açıcı bir süre geçirmiş olmamalıydı ki tüm vücudu ilaçsız vakitlerde dayanılmaz derecede ağrıyordu.
Pek iştahı yoktu, sanki akşamlara kadar yemek yemiş gibi hissediyordu.
Babası, bir kız kardeşi ve akrabaları onun aylarca bulunduğu komadan çıkmasını ona göre biraz fazla abartıyor olacaklardı ki başını hiç boş bırakmıyorlardı. Tam dokuz ay, sekiz gündür yatmaktaydı. Bu yüzden de yatağının çevresi sevmediği kadar çok rengârenk çiçeklerle doluydu.
Bu çiçekleri sevmiyordu, çünkü sanki unuttuğu, ama unutmaması gereken bir şeyleri ona hissettiriyorlardı... Özellikle tam karşısına konulmuş, ancak bir süredir sulanmadığı için de boyun büken kırmızı Japon gülleri...
"Ah, evet, hatırladım... Bu annemin mezarına ektiklerimizden..."
"Kendi kendine ne mırıldanıyorsun?"
"Hiç..."
Babası içeriye girince, ona bir bardak su içirdi ve "Ayağa kalk da ilk iş olarak annenin mezarına gidelim." dedi. Japon güllerinden tekrar ekmemiz gerekiyor ve beyaz taşlarını da yıkayalım."
"Olur baba..."
Zayıf, kırışık yüzlü, hafif sakallı, keten pantolon ve gri gömlekli babası karşısına oturduğunda, ilk önce ensesini biraz kaşıdı ve sonra konuşmaya devam etti.
"Düşündüm de, bir süredir etrafta olmadığın için bazı şeyler daha mantıklı gelmeye başladı."
"Nedir?"
"Annen senin hep hayallerinin peşinden gitmeni isterdi. Hiç pes etmemeni ve üzülmemeni... Ben onun gibi düşünemedim, üzgünüm. Biraz daha materyalist düşündüm, ama bunun seni yıprattığını fark edemedim..."
"Ne diyorsun baba? Ben senden şikâyetçi değilim. Unutma, hayatımdaki en büyük darbelerden biri annemin ölümü... Beni onun kadar acıtmadığına emin olabilirsin, için rahat olsun."
Babası hafif yaşlanmış gözleriyle istemeden gülümsedi ve sanki ona gözyaşlarını göstermek istemezmiş gibi de başını çevirdi. "Teselli mi ediyorsun, iğneliyor musun, anlamadım."
"Teselli ediyorum ve seni başımda istiyorum. Bu hale gelmem senin yüzünden değil. Senin sözünü dinlediğim için de pişman değilim. Belki kafama göre takılsaydım, kendi ayaklarımın üzerinde duramayabilirdim. Sen bana sağlam bir kariyer için destekte bulundun. Bir baba gibi... Ve bir baba, çocuğunun ne olacağını bilir."
Babası derin bir nefes aldı ve "Yine de işini bırakmanı isteyeceğim." dedi. "Sana bir daha böyle zarar gelirse, dayanamam ve kendimi affedemem."
"İşimi bırakırsam zarar görmeyecek miyim yani?"
"En azından kurşun yemeyeceksin..."
"Polisler her zaman kurşun yemezler baba... On senedir bu işteyim, sadece bir kere oldu. Ondan da tüm ülke etkilendiği için zaten biliyorsun... Şu bir aylık yattığım süreçte de ülke kendini toparlamış görünüyor. Toparlanmasa da önemli değil. Ben işimden memnunum."
"Ama eskiden ressam olmak isterdin ve ben sana hayallerinin peşinden gitmene izin vermedim ve sonra da..."
"Şimdi resim yapmamı ne engelliyor? Aynı zamanda hem ressam, hem polis olabilirim."
Babası şaşkınlıkla eğik başını kaldırdı ve "Ne?" diye sordu.
"Şaşırdın mı? Neden?"
"Hayır, yaklaşık on yıldır eline kalem almıyorsun. Resim çizmeye küstüğünü sanıyordum."
"Sevdiklerime hiçbir zaman küsmem ben... Sadece askıya almıştım. Şimdi ise... Bilmiyorum ama... Öylesine içimden geldi. Sanki çizilecek çok şey varmış gibi hissediyorum. Mesela üç kulaklı bir kedi! Hiç tahmin edebiliyor musun? Ya da etekleri olan bulutlar! Fevkalade olurdu. Ve belki de koca bir hoparlörün üzerinde dans eden iskeletler... Biraz kulağa korkunç geliyor ama gerilimi severim, bilirsin... Daha çok fikir varmış gibi aklımda... Nereden geldiğini bilmediklerim... Gör ve bak, her şeyi çizeceğim. Tüm güzel olan şeyleri ve onları annemin ruhuna hediye edeceğim. Ama polisliği bırakmayacağım. Çünkü artık kendimi affediyorum. Herkesi affediyorum. Öyle, içimden geldi... Sanırım uyuduğum uyku biraz fazla derindi ki beni kendime getirdi. Önceden sana ya da bu dünyaya olan saygısızlığım aslında kendimle olan savaşım yüzündendi. Şimdi tüm her şeyi kucaklayacağım ve bu savaşa bir son vereceğim. Artık kendimi ve her şeyi sevip mutlu olmak istiyorum. Bu yüzden sorun yok baba, her şey yoluna girecek."
Bu sefer gözyaşlarını saklayamayan babası dayanamayıp onu yatağındayken kucakladı.
"Ah baba dikkat et, henüz kendime gelmedim sayılır biliyorsun." dese de o da kucakladı ve gözleri tekrar karşısındaki Japon güllerine takılınca "Ayrıca..." dedi, annemin mezarına bu sefer gerçek bir gül ekelim baba. Nedense Japon güllerinden sıkıldım..."
"Olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JAPON GÜLÜ
Horror#theWattys2023 +18 korku öğesi barındırır. Bu kitap, yazar ve çevresinin gerçek rüyalarından esinlenilmiştir. Karakterimiz, iç dünyasının görsel savaşını verirken onu seyrediyoruz. Mantığını dünya aklıyla çözmeniz pek de mümkün olmayabilir. Ancak o...