Gözü dönmüş ve iki elini de ona doğru kaldırıp dilini dışarı çıkararak bir zombi gibi yaklaşan kız bir an boynunu büktü ve tekrar kollarını indirip doğruldu. "Hadi gelelim! Neler söylüyorsun öyle?"
Kendine has coşkusuna geri dönüp yoluna devam edince ona ardından bakakalan Derya, bir süre tereddüt etse de onun sırtından aslında yalnız ve masum ve arkadaş arayan kafası karışık, Japon Gülü gibi acımasız bir yerde sıkışmış kalmış bir kız olduğunu fark edince, ses etmeden takip etti.
Genç kız, yani Safinaz, onu oldukça büyük bir sinema salonuna getirdi. Ancak ne içerde ne de dışarda hiç kimse yoktu. Derya, nedensizce Japon Gülü'nün de yeterince film gibi olduğunu ve burada yaşayanların bunu o yüzden pek de umursamadıklarını düşündü.
Film afişlerindeki suratlar hareket ediyor, kendi dillerinden bir şeyler söylüyorlardı. Hatta afişlerden birindeki dinozor Derya'nın yüzüne ateş püskürtecek oldu, ancak Derya hemen uzaklaştı.
O ejderha değil miydi ya? Japon Gülü'nde dinozorlar da bir garipti. Özellikle afişte asılı dinozorlar...
Bu sırada kimse olmadığı halde gişede bir çalışan varmış gibi konuşan genç kız, bir anda nereden çıktığı belli olmayan patlamış mısır kutusuyla ve bir şişe içinde ne oluğu pek de belli olmayan, yosunlu gibi tuhaf renkteki içeceği Derya'nın eline sıkıştırırken "Sana içlemek almamı özler misin?" diye sordu.
Derya, onu anlamadan önce mısır kutusunun içinde aslında mısır değil, içi dışına çıkmış, ancak hala kıvranan çeşitli cinste böcekler olduğunu fark edince hemen korkarak tekrar kızın kucağına verdi.
"Ah, patlamış böcek sezmiyor musun? Neyliyse, kilim başlatılacak. Ecele et!"
Derya, bu ilginç yolculuğun daha başında yorulmuştu, ancak keyif de almıyor değildi. En azından belki biraz sinema salonunda dinlenebilirdi.
Bomboş salon olduğu halde kendilerine ayrılan numaralarını çok arasalar da bulup oturduklarında film neredeyse yarılanmıştı. Çünkü numaralar yine normal dünyadan farklı bir, iki, üç, şeklinde değil, karışık dizilmiş; bir varken aniden yanına bin konmuş ve hatta a, b, c, gibi isimlendirmeler de ayrıca yapılmıştı. Neyse ki Derya, yedi numaraya, hemen onun yanına da genç kız numarasız ancak yeşil koltuğa oturdu ve ses etmeden filmi izlemeye başladılar.
Film, karanlık ve dramatik bir havada ilerliyor ve hiç susmadan duygusal bir müzik çalıyordu.
Sahnede bir tren, son durağına geldiğinde son çığlığı aslında büyük bir olayın feryadıydı.
"O geliyor." dedi kırmızı bereli, sarı yağmurluklu bir kadın... Tren durdu.
"Benim için geliyor."
"Hehe..." Bu sırada parmaklarını dişlerine geçirmiş ve önündeki koltuğa yaslanmış, kıkırdayan genç kız, oldukça heyecanlı ve keyifli görünüyordu. Derya, o dikkatini dağıtsa da izlemeye devam etti.
Kapılar açıldı ve insanlar trenden indi. "Yaklaştı..."
"Hehehe..."
"Çok az kaldı."
Bu sırada yanlarındaki koridordan aniden geçen siyah paltolu, irice bir adam beklenmedikti. Ancak Derya, ondan daha çok yanındaki kızın çığlık atarak kahkaha atmasına korktu. Adam da yüzünü göstermeden bir an ekranın içine yürüdü ve filmin içine girdiği anlaşılmadan önce, sahnedeki trenden çıktı. Kapüşonunun altında hala ifadesi seçilemiyordu.
"Çünkü beni bulmak istiyor..." dedi filmdeki kadın... Kiraz tokalı kız Safinaz'da ekledi. "Evet, evet, evet..."
"Susar mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JAPON GÜLÜ
Horror#theWattys2023 +18 korku öğesi barındırır. Bu kitap, yazar ve çevresinin gerçek rüyalarından esinlenilmiştir. Karakterimiz, iç dünyasının görsel savaşını verirken onu seyrediyoruz. Mantığını dünya aklıyla çözmeniz pek de mümkün olmayabilir. Ancak o...