26. Alt beyin

6 2 0
                                    

Sonra bedenler arasından arkadan gelen bedenler, o ağaçlardaki uzun elbiseli asılı siluetlerdi. Yine tıpkı oradaki gibi soğuk bir enerjiyle etrafta çoğalmaya başladılar. Sonra samuray görünümlü adamlar belirdi, yüzlerinde sırıtan şeytan maskeleri vardı. Hatta hayvanlar göründü. İnsan gibi bakıp gülümsüyorlardı. Aynı zamanda başka kara zırhlı adamlar da göründü. Sanki kılıçlarını çekmiş, Derya'ya saldırmak istiyor gibilerdi. Ve hepsi rahatsız edici bir tavırla gülümsüyordu da... Onların gülümsemelerine tuvalet giyimli dam ve şık kavalyelerle balo sakinleri de katılmaya başladılar. Artık öncesinde solgun olan o yüzlerinde şimdi dalga geçen katlanılmaz bir ifade vardı. Ve herkes de Derya'ya karşı güç gösterisi yapıyor gibilerdi. Sanki Japon Gülü'ndeki onu istemeyen herkes burada toplanmıştı. Ve sanki şimdi de onun zayıflığından besleniyorlardı...

Peki, şimdi dostları neredeydi? Bu düşünce ile saçları uzamayı bitirip köklerinden ayrılarak yere döküldüler ve onu tüm çıplaklığıyla beraber tekrar baş başa bıraktılar. Şimdi çıplak ve aynı zamanda keldi de... Yani artık tamamen savunmasızdı.

Derya, ona dikkatle bakan siluetlerin ona saldıracaklarını hissettiği anda geri adım atacak oldu, ancak bu sırada yerdeki saçlar tekrardan ayaklandı, birer siyah kediye dönüştüler ve o kadar çok kedi salonu kapladı ki bir dalga haline gelip Derya'yı havalandırdılar. İşte dostları buradaydı...

Hemen saldırıya geçen diğer zırhlı adamlar ve elbiseli hortlakların da üzerlerine cırlayarak atlamaya başladılar. Zırhlılar da onları çektikleri kılıçlarla bir bir doğramaya... Salon, artık tam anlamıyla çılgın bir karmaşaya dönüşmüştü. Sorgulanması gereken elle tutulacak da hiç bir tarafı yoktu. Deniz gibi akıp gittikçe çoğalan üst üste yığılmış siyah kediler, bir tarafta gülerek savaşan garip tipler ve her şeyin ortasında sıkışmış olan, ama şimdi o kediler tarafından tavana kaldırılmış bir çıplak ve kel Derya...

Balodaki sakinler yelpazelerini sallayıp kahkaha atarak onları seyrederlerken, üst üste dalga olan kedilerin üzerinde taşınan Derya, saçlarının onun için canlanıp bu şekilde savaşması karşısında hayranlıkla bakakaldı ve bu da onu biraz cesaretlendirdi.

Evet! Japon Gülü'nde belki de artık gerçekten kurtulması için biraz cesaret gerekiyordu. Yoksa bu kediler gibi sürekli ölenlerden başka hiç kimse onun için bir şey yapmayacaktı...

Hemen yanı başında üst üste kıvrılıp aktıkça artan ve akan milyonlarca siyah kedinin sırtlarına dokunmak için elini uzattı önce... Sonra eli yumuşak bir hisle kaplandı ve bir an tüm kediler toparlanıp onu yere indirdiler, sonra bir bir Derya'nın uzanan eline çekildiler. Hepsi kuyruklarını bir edip Derya'nın elinde bütünleşti ve böylece koca bir kedi kuyruğu keskin ve uzun bir halata dönüştü. O, Derya'nın uydurduğu anakonda yılanı gibi siyah, kalın, uzun, keskin ve havalanıp kendince dans eden koca bir kılıca dönüşmüştü, muazzamdı...

Kedilere saldıran bedenler bu sefer teker teker Derya'nın üzerine çullanmaya başladılar. Şeytan yüzlü maskeliler, zırhlı askerler, elbiseli erkekler, gözle görülmeyen ancak bir şekilde orada oldukları fark edilen ruhlar; şişme adamlar, gittikçe büyüyen filler, gözleri patlamış hayvanlar, zayıf bedenler, balık adamlar, kanatlı yaratıklar, iri fareler ve köpekler... Her birine kılıcını savurduğunda ortadan ikiye ayırıyor ve etrafa boş bedenler savruluyordu. Hiç birinde bir damla kan yoktu ve aksine etleri bir tavuğunki kadar beyazdı.

Derya, hırsla vuruyor, vuruyor; ama o öldürdükçe sanki onlar artıyor, sonu gelmiyor ve dalga geçen kahkahaları da gittikçe yükseliyordu. Artık savaşçı ve yaratıklar dışında normal balo karakterleri de kendilerini gülerek Derya'nın üzerine savurmaya başlamışlar, öylece kendi bedenlerini onun üstün atıyorlardı.

Derya'nın hırsı öfkeye dönüştü ve elindeki siyah kırbaç da tekrar saçlanıp onun kollarından tutundu, onu omuzuna dek sarmaladı. Bu sefer bir halattan çıkarak etrafa saçılan, vurdukça da elektrik çarpan başıboş kablolar elinden savrulmaya başladılar. Ama yine de kimse pes etmiyordu. Ve hatta savaş, dansa dönüştü ve dans ederek Derya'ya saldırmaya başladılar. Bu sırada da aniden başlayan coşkulu bir müzik etrafa yayıldı.

Gökyüzünden kuşlar düşmeye başladığında, Ölüm gelecek.

Kuşlar yeryüzüne uçmaya başladığında, Ölüm gelecek.

Gelecek olan senin için ve ailen için de bir gün gelecek.

Ve o gün geldiğinde eğer sessizce olursa ne yapacaksın?

O gün geldiğinde kanatlanan sen, ne yapacaksın?

Dikkat et. Göklere ait olanlar yeryüzüne uçmaya başladılar bile...

Yani biz yerliler de semaya uçacağız pek yakında...

Alışveriş gerçekleştirilmeli.

Sessiz ve de kolayca...

Sessiz, hilesiz.

Ve o gün geldiğinde gökyüzünde olan sen ne yapacaksın?

O gün kapını çaldığında, yukarıya yükselen sen ne yapacaksın?

O gün gelmeden önce kanatlarını açmayı öğrenmen gerekmez mi?

O gün gelmeden önce gökyüzünü öğrenmen gerekmez mi?

Demek istiyorum ki o gün geldiğinde, gökyüzüne çakılırsan ne yapacaksın?

Peki, o gün geldiğinde gökyüzü denilen gerçek ya kapanırsa sana?

Ne yapacaksın?

Kanatlanmamak bir seçenek değil... Hayır, aklından bile geçirme...

Herkes yükselir.

Eninde sonunda sen de yükseleceksin.

Ama sorun bu değil.

Dedik ya eğer gökyüzünü kucaklamak için kollarını açamazsan ne yapacaksın?

İyi düşün bu sözlerimi ve unutma...

Yerin altı ateş, göğün üstü denizdir.

Kanatlanmadan önce, yeryüzünde yürümeyi öğrenmen gerek.

Yanmadan önce de yer altında yüzmeyi öğrenmen gerek.

Yüzmekle, süzülmek aynıdır.

Ve bu gün gerçekleşen trajediden ders çıkarmak da hakkındır.

Şimdi tekrar, o gün geldiğinde ne yapacaksın?

JAPON GÜLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin