Tüm kanatlar çırpıldı. Tüm kanatlar çırpıldığı için de coşkun bir şelale sesini andıran sesler etrafı çevreledi. Her yer gökyüzündeki bulutlar kadar beyazdı. Öyle ki Derya ilk başta neler olduğunu pek anlayamadı bile, ancak sonradan gördü ki Ercan, elindeki polis tabancası ile bir bir önüne geçenleri vuruyordu. Önüne geçenler ise adamlardı ya da kadınlardı. Papağanlar sırayla ve ardı ardına kılık değiştirip Ercan'a saldırıyorlar, ancak Ercan, her defasında onları yeniyordu. Papağanlar, aynı anda birkaç kişiye dönüşemiyor olmalıydılar ki bir süre böylece savaş sürdü ve Ercan da her defasında onları vurdu.
O papağan, Ercan'ın da onları yönetebileceğini söylemişti değil mi? Derya, Japon Gülü'nde tabanca hiç görmemişti ve papağan da bilmediği bir güce karşı nasıl korunabileceğini bilmiyor olmalıydı ki her defasında da Ercan'ın üzerine sadece çullanmakla yeten bedenler atıyordu.
Ve her beden de öldükten sonra bir tüye dönüşüyordu. Etrafa o kadar çok tüy dolmuştu ki sanki kar olmuş yağıyorlardı. Derya en sonunda ona "Kaç!" diyebildi. Sonra papağan son kez o Derya ile tanışan ilk baştaki yakışıklı genç adama dönüştü ve "Sen kaç! " dedi. Sonra vuruldu. Vurulunca da bir an kayboldu ve bu sefer tüm papağanlar onun çevresini hortum gibi sarıp uçtular, uçtular, uçtular ve hatta hortumları göğe kadar yükseldi. Tüm papağanlar, kulak tırmalayan rahatsız edici çığlıklar atarlarken, Ercan da kurşunu neden bitmediği belli olmayan tabancası ile birlikte ardı ardına ateş edip duruyordu.
Derya, Japon Gülü'nde ilk defa ağladı ve "Dur artık!" diye bağırdı. "Buna bir son ver, dur artık, vicdansız! Hayır!"
Binlerce beyaz papağandan oluşan hortum aşırı hızlı dönmekten öyle bir hale dönüştü ki rengi ilk başta grileşti, sonra siyaha evrildi ve sonra da Derya, net göremese de o papağanların birer siyah kargaya dönüştüklerini gördü. Hatta rahatsız edici çığlıkları da aynı şekilde toplu bir karga çığlıklarına dönüşmüştü. Derya, dayanamayıp kulaklarını ve gözlerini kapattığında aradan son kez duyulan acı bir papağan çığlığı ile son kurşun da yerini buldu. Sonra koskoca papağan hortumu yok olup bir tüye dönüştü. O da uzaklara uçtu gitti.
Derya, olduğu yerde kendine sarınmış titriyordu. Buranın tam anlamıyla neresi olduğunu bilmiyordu. Ancak burada ölüm var mıydı acaba?
Sonra Ercan, yavaşça Derya'ya döndü. Aralarında birkaç metre ancak vardı ve etraf şimdi çöldü.
Derya, gözyaşlarının arasından "Neden?" diye mırıldandı. Neden?"
Ercan, oldukça masum ve duygusal bir ifadeyle ona baktı. "Çünkü çok soğuk." dedi ve bu sözüyle sanki Derya'yı kalbinden vurdu. Bir an, sanki bir an Derya geçmişten bir anı hatırladı.
Bir zamanlar tanıdığı biri de ona "Çok soğuk." demişti. "Isınmamız gerek..."
Kimdi o? Adı, sanı neydi? Sonra Ercan'a baktı Derya... Bu adam, o hatırladığı adam değildi, değil mi? İkisi de "Soğuk." demişti belki, ama ikisi de aynı hissettirmemişti. Yani bu demek oluyordu ki önceden karşılaşmışlar mıydı?
"Seni tanıyor muyum?" diye sordu Derya.
"Bilmiyorum." dedi Ercan. "Sadece çok soğuk..."
Soğuk falan değildi.
Sonra Derya'nın bakışları Ercan'ın elindeki silaha indi ve bir an aklına bir soru geldi.
Yoksa biz öldük mü?
Konuşmasa da Ercan onu duymuş gibi "Hayır." dedi. "Ölümün bu kadar kolay olabileceğini mi sanıyorsun? Bu sadece anılar diyarı... Sadece hayatın gözlerinin önünden geçiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JAPON GÜLÜ
Horror#theWattys2023 +18 korku öğesi barındırır. Bu kitap, yazar ve çevresinin gerçek rüyalarından esinlenilmiştir. Karakterimiz, iç dünyasının görsel savaşını verirken onu seyrediyoruz. Mantığını dünya aklıyla çözmeniz pek de mümkün olmayabilir. Ancak o...