Polis, onu bilinmezliğe doğru yürütürken, sürekli "Ben bahçıvan değilim!" diyordu Derya, ama genç Ercan'ın bahanesi hazırdı.
"O tuhaf şey üzerindeyken sana başka bir isimle seslenmek hata olur, bahçıvan..."
Evet, kısa süreliğine gelip giden kırmızı elbise yerini tekrar nedensizce bahçıvan kılığına bırakmış durumdaydı ve bu kırmızı çizgili gömlek ile kot tulum da artık bir süre daha onunla kalacakmış gibi görünüyordu.
Derya, tam bir şey daha söyleyecekken bir polis arabasının önünde durdular. Bu mavi çizgili, beyaz polis arabası, Ercan'ın üniforması kadar normaldi.
"Fantastik dünya nerede?" diye sordu Derya. "Burada her şeyin tuhaf olduğunu söylemiştin."
"Öyle dedim." dedi Ercan. "Ama ben hariç..." Arabayla Derya'nın arasına geçti, kollarını bilmiş bir edayla göğsünde bağladı, tek kaşını kaldırdı ve "Konu açılmışken, burada benden başka kimseye güvenmemelisin hanımefendi..." dedi. "Benim yanımdan da hiçbir yere ayrılmaman gerektiği gibi..."
Ercan'ın bu baskın tavrından rahatsız olan Derya "Ağır ol memur bey..." dedi. "Az önce tanıştığım birine güvenmemem gerektiğini söyleyen sendin."
"Soğuk öğreniyorsun." Ve bu sefer de Derya'ya tuhaf gelen bir masumiyette gülümsedi. Bu tanıdık bir gülümsemeydi. Neden?
"Ona çabuk öğreniyorsun denilir..." diye mırıldandı Derya. Bu adamla ilgili bir şeyler tuhaftı... Belki de dediği gibi polis olmasına çok da güvenmemeliydi. Ama o gülümseme... O neden bu kadar tanıdıktı?
Derya, onun davetkâr bir şekilde arabanın kapısını açmasına aldırmadan yanından yürüdü, gitti. Tabi ki de o arabaya öylece binmeyecekti! Polis üniforması giyinmiş bir dolandırıcı olmadığından ne kadar emin olabilirdi ki? En azından bu ansızın uyandığı ıssız diyarda etrafta kimsecikler yokken böyle düşünmeye devam etmeliydi.
"Hey! Küçük hanım! Nereye gidiyorsun?"
Derya, onu dinlemeden yol kenarındaki çiçeklerin yanından yürümeye devam etti. Burası ıssız, uzun bir yoldu, ama devam ederse belki petrol gibi daha normal yerlere denk gelebilirdi.
"Sana diyorum hanımefendi! Burada öylece başına buyruk hareket edemezsin! Geri dön!"
Tabi ya! Ona inanacaktı ya! Japon Gülü'mü? O da ne? Bir tür şaka mı?
Onu kandırmak istiyorsa daha net kelimeler seçmeliydi. Ama asıl mevzu, Derya şu anda tam olarak ne yaşıyordu?
Ah buldum! Evet, evet böyle olmalı... Muhtemelen ona birileri uyuması için bir tür ilaç içirmişlerdi ve o da henüz tam uyanamadığı için böyle gökyüzünde falan boyaların aktığını ve bir an ışık açar gibi gündüz olduğunu görmüştü. Evet, en mantıklısı buydu!
Derya, bir anda durdu ve yeterince sağlıklı olduğunu anlamak için kendini sıvazlayıp kolaçan etti. Herhangi bir yara ya da çürük hissetmiyordu. Tanrım! Buraya nasıl geldiğini bir hatırlasaydı, belki...
"Hey! Beni dinlemiyor musun?"
Polis Ercan, arabasına binmiş, şimdi Derya'nın yanında sürüyor ve açtığı penceresinden ona tuhaf bakışlar atıp duruyordu.
Derya, adımlarını daha da hızlandırdı ve o da arabayı... Git başımdan tuhaf gülüşlü adam! Sana kanmayacağımı çok iyi biliyorsun!
Bu kız kim?
İçinden gelen yabancı bir sesle bir anda duran Derya, etrafına şaşkınlıkla bakındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JAPON GÜLÜ
Terror#theWattys2023 +18 korku öğesi barındırır. Bu kitap, yazar ve çevresinin gerçek rüyalarından esinlenilmiştir. Karakterimiz, iç dünyasının görsel savaşını verirken onu seyrediyoruz. Mantığını dünya aklıyla çözmeniz pek de mümkün olmayabilir. Ancak o...