"Nasıl yani?" diye sordu Derya, elleri titriyordu. "Yani bu bir çeşit hayatın gözlerinin önünden geçmesi gibi mi?"
"Sakin olun hanımefendi." dedi yaşlı adam. "Henüz ölmediniz ve bu gördüklerinizin de her biri gerçek... Ve inanın, eğer ölüyor olsaydınız, her şey bu kadar kolay olmazdı."
"Teselli mi ediyorsunuz yoksa dalga mı geçiyorsunuz anlamıyorum, ama... Kendi kurduğum dünyamda sıkıştığımı söylüyorsunuz. Bu nasıl olabilir?"
Ercan, beklenmedik bir anda söze karıştı. "Bir kaza geçirdin ve komadasın. Tekrar bedenine dönebilmek için de Japon Gülü'nde uyandın. Doğru yolu bulasın diye..."
Derin bir sessizlik çöktü ve yaşlı adam "Kelimeleri doğru seçemediğini sanıyordum." dedi.
Ercan gülümsedi. "Sadece dürüst olup olmamak konusunda zorlanıyorum."
Derya ise kalakalmıştı ve titremesi artmış görünüyordu. "Koma mı? Ne koması?"
"Yaklaş." dedi yaşlı adam. "Ve gördüklerine inan..."
Eliyle önündeki masaya dokundu. Bir takım yıldızlar etrafa kaçıştı ve Derya o an, ne olduğunu hatırladı.
Arkadaşının doğum günü partisinden evine dönerken o her zamanki kullandığı sokaklardan birini seçmişti. Karanlık ve de ıssızdı. Yürürken de ayağının altındaki yeni yağmış karlar gıcırdıyordu. Elindeki telefonu ise annesinin cevapsız aramalarıyla doluydu. Onları yine meraklandırmıştı. Adımlarını hızlandırdı. Yanaklarını atkısına gömdü, ellerini de cebine koydu ve o anda bir ışık gördü. Bir arabaya aitti.
Canı acıdı Derya'nın, nefesi kesildi, damakları kurudu, ölümü hissetti. Acı bir badem kadar tatsızdı ve kardan daha soğuk...
Sonra karların üstüne yuvarlandığında ne olduğunu hatırladı. Acının aksine bir takım bulutların üzerine düşmüş gibi hissetmişti. Yumuşacıktı ve sonra da o bilmediği odada uyandı.
Yaşlı adam, bir yıldızı işaret etti. Ufak, parlak yıldızın içinde bir hastane görülüyordu. Derya, hastane odasında sessizce yatıyordu. Ailesi de umutsuzca onun başında bekliyordu.
Görüntüler söndüğünde, Derya'nın kesik kesik nefes alıp vermesi işitildi bir süre...
Ercan, bakışlarını yere indirmekle yetindi, yaşlı adam da ellerini kenetledi.
Derya titriyor, ağlıyordu ve hiçbir şey söyleyemiyordu. Ne diyebilirdi ki? Ne diyebilirlerdi? Bu durumdan çıkışı bu odadaki hiç kimse bilmiyor gibi görünüyordu... Ve şimdi işler daha da ciddileşmişti...
"J... Japon Gülü?" dedi Derya. "Japon Gülü nedir?"
"Onlar annenin çiçekleriydi." dedi yaşlı adam. "Onları çok severdi. Hatırlamıyor musun efendi? Annen sana Derya Gülü diye seslenirdi. Seni onlar gibi çok severdi ve hatta daha çok değer verirdi."
Derya, elini kaldırdı. "Peki... Ya sizler? Sizler de kimsiniz?"
"Bunu en iyi sen biliyorsun." dedi yaşlı adam. "Biz ya hatıralarız ya da ölülerin ruhları ve sana yardım etmek için buradayız."
Derya, onlarla daha fazla konuşamadı. Yorgun hissediyordu. Ama uyuyamıyordu da... E zaten uykudaydı. İşte kafası böylece karışıktı.
Derya'nın zihinsel ağırlığından rahatsız olan uykudaki köpek kımıldanıp hırlamaya başlayınca burada yeterince kaldıklarını anladılar ve yaşlı adama teşekkür edip oradan ayrıldılar.
Ercan, onu sakinleştirmek için şehirdeki bir lokantaya götürdü. Ancak bu konuda aslında sakinleştirmekle alakalı pek de bir şey bilmediği açıkça anlaşılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JAPON GÜLÜ
Horror#theWattys2023 +18 korku öğesi barındırır. Bu kitap, yazar ve çevresinin gerçek rüyalarından esinlenilmiştir. Karakterimiz, iç dünyasının görsel savaşını verirken onu seyrediyoruz. Mantığını dünya aklıyla çözmeniz pek de mümkün olmayabilir. Ancak o...