20. Bilinçaltı

5 2 0
                                    

"Anne, özür dilerim..."

"Sorun değil..."

"Seni çok özledim."

"Şimdi geçti..."

Bu normal dilde konuşmaktan çok sezgisel bir iç sesti ve normal konuşmaktan da daha içten, daha anlaşılabilirdi. Sonra Derya, uzun zamanıdır ona hasret kalmış gibi hisseden Derya, gözlerini tekrar kapattı ve bir an orada annesini ve anılarını en son bıraktığı yere, çocukluğunun evine gitti. Bu Japon Gülü'ne has bir gidiş değildi. Tıpkı o garip kırmızı çiçekli beyaz evin aynı zamanda annesinin mezarına dönüşmesi gibi... Hem annesini kucaklıyordu şimdi, onun kokusunu içine çekiyordu ve sanki onun sessiz tesellilerini dinliyordu, hem de aynı zamanda çocukluğunun evini tekrar keşfediyordu. Ev demek anne, anne demek ev demekti. Onun olmadığı bir ev... Ve bir zamanlar yıkılan evleri... Ve dilinden kelimeler olduğu gibi dökülüverdi, annesi de onu sessizce dinledi.

Bugün eski evimize gittim anne, sen yoktun ama ben vardım...

Bugün eski evimize gittim, sen yoktun, ama hatıraların vardı...

Hani hatırlıyor musun mutfağın bahçemize açılan penceresini? Oradan bahçede oynayan bu çocuğuna bakar, sofra bezi çırpar, kuşlara yem atardın...

Bugün eski evimize gittim, ama sen olmayınca ev daha bir soğuk, gülüşün olmayınca ev daha bir mezardı...

Sen yoktun ama vardın da... Bugün eski evimize gittim... Taşları sanki sessizce ağlıyor, dertleniyordu. Terk edilmişti, çünkü yıkacaklar onu, kırgındı...

Hani hatırlar mısın gül bahçeni? Geleni hayran bırakırdı; senin gibiydi bahçen de gül gibiydin sen de... İşte o bahçeyi yok etmişler anne, ağacı da kesmişler, gövdesi ağlıyor... Ben de ağladım anne, duydun mu?

Bugün eski evimize gittim anne, pencereleri yaşlı, duvarları tozlu; kucakladım onu öptüm, sarıldım, özür diledim...

Bugün eski evimize gittim, sen yoktun ama sen vardın... Öylece gülümsüyordun, gördüm ve seni hep gülümserken hatırladım; bir köşede oturuyordun, bir köşede aş pişiriyordun, bir köşede çamaşır asıyordun, bir köşede ise sesini duydum hatta gülme sesini...

Bugün eski evimize gittim anne... Boyamışlar ahşaplarını, ama hala bir parça sen var orada kapatamamışlar, gördüm seni...

Bu gün eski evimize gittim, sen yoktun ama mutfağında gölgen vardı; çeşmenin başında sesin vardı, duvarlarda el izin...

Bugün eski evimize gittim anne, kapısı gıcırdıyor, yağ dökmek gerek, ama yıkacaklar ya onu eve diyemedim "Sana yağ dökelim mi?" diye, boşuna heveslendirmek istemedim... Belki de demiştir "Abla bırak yıksınlar, çünkü annen gittiğinden beri kimse yüzüme gülmedi, annen gittiğinden beri ağlıyorum..." ben de ağlıyorum dedim eve, gel sarılalım...

Bugün eski evimize gittim anne; seni gördüm orada, iyi geldin ama özledim de eski bizi; zengin hissettiren fakirliğimizi de özledim, parasız var olan zenginliğimizi de her şeyimizi...

Hani hatırlıyor musun anne arka bahçemize açılan o koridoru? Benim için hem yeni hikâyelere gebe hem de bir tür korku tüneliydi... Orası şimdi küçücük olmuş anne... Söylesene koridorlar zamanla küçülür mü?

JAPON GÜLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin