28. Hormon

6 2 0
                                    

Ayağının dibindeki ilk basamaklar tahtayken, gittikçe taşa ve ondan sonra da kayalığa, en sonda da öfkeli bir ateşe ve sonra da lava dönüşen bu ürkütücü ama eşsiz merdivenlerden bir iki basamak çıkan Derya, lavların acımadan ona doğru geldiklerini fark ettiğinde donakalmıştı. Ve çıplak ayaklarının altındaki kayalıklar yanmaya başlayıp acıttığında da hemen vazgeçip tekrar indi. Ancak indiğinde merdivenin sonunda onu bir genç adam bekliyordu. Bu kişi, barda ona saldıran barmendi. Onu o tuhaf havuza atmamış ve o da erimemiş miydi?

Genç, gayet sağlıklı görünüyordu ve hatta Derya'ya gülümsedi. "Yukarıda çalışıyorum. Benimle gelmek istemez misin?" diye sordu.

Derya, onu dinlememesi gerektiğini çok iyi biliyordu.

Gördüğüne ve duyduğuna inanma...

Hemen önünden geçip uzaklaşmak istedi, ancak adam, onu kolundan tuttu ve "Nereye gidiyorsun? Benimle bu eşsiz eğlence içinde dans etmeyecek misin?" diye sordu.

Onun eşsiz eğlence dediği, muhtemelen az sonra onları eritecek olan ve dağın zirvesinden gittikçe yaklaşan lav ile etraflarını çevirmiş maskeli mezarlık taşlarıydı. Eğlencesi bu olan bir adam pek de güvenilir sayılmazdı? Ne saçmalıyorsunuz? Hiç güvenilir değildi!

Derya, tekrar ona baktığında o yakışıklı yüze iğrenç bir şekilde oturmuş olan sırıtıştan adamın üzerine salyalar aktığını gördü ve hatta tıpkı o lav gibi parlayan bu salyalar, aktığında adamın göğsünü deliyor ve ardında yanık kokulu bir duman bırakıyordu. Ancak gözleri acınası bir şehvetle açılmış olan adam, bundan acı çekiyormuş gibi de görünmüyordu. Korkuyla bileğini ondan kurtaran Derya, salonda artık sonunu bilmediği bir yere doğru koşturdu. Bu sefer insanlar tekrar geri dönmüştü, ancak kabarık etekleriyle delicesine dans etmeye başladılar ve ansızın başlayan ve de anlaşılmayan bir gürültüde rahatsız edici olan bir müzik, gittikçe yükselip tüm salonu titretmeye başladı ve onun başlamasıyla da salonun çevresindeki havuzlara akan lavlar daha da hızlandılar.

Sanki yuvarlak salon şimdi koca bir hoparlördü ve insanlar da o hoparlörün titreşiminden sanki üzerinde titriyor ve hopluyor gibi görünüyorlardı. Aralarından ve tüm bu maceradan, sağlıklı bir şekilde koşup da kaçınmak oldukça zordu ve o genç de Derya'nın peşini bırakacak gibi değildi. O gencin ardından salonu kenarlardan doldurmaya ve insanları yavaşça yutmaya başlayan lavlar da...

Sürekli "Dans et benimle! Dans et!" diye bağıran genç, nedense Ercan'ı hatırlatan bir hırsla yaklaşıyordu.

Derya, oradan oraya koşturdu. Ancak çıkış yoktu. Lavlar da şimdi salonun etrafını sarmış, sanki bir lav havuzuna dönüşmeye başlamış, dans etmekten vazgeçmeyenler de içinde yüzüyorlardı. Ve lav arttıkça da salon kademe kademe yükseliyor, o dağın zirvesine yaklaşıyor, o yaklaştıkça da müzik artıyor, müzik arttıkça da sıcaklık seviyesi yükseliyor, tüm bunlar yükseldikçe de genç adam daha çok bağırıyordu. "Dans etsene benimle! Dans et dedim!"

Geniş salonun ortasındaki henüz lav gelmemiş bölgesinde koşturan Derya, terden sırılsıklam olmuşken, genç adam bir kere daha onu bileğinden kavradı. Ve bu sefer de tıpkı o yaratıklar gibi iskelete dönüşmüş bir şekilde ona yanaşıp rahatsız edici bir sesle "Dans et!" diye bağırdı ve leş kokan ağzından Derya'nın yüzüne irinli kanlar fışkırdı. Derya, onu itekleyip tekrar kaçtı. Şimdi tüm salondaki herkes sıcaktan birer iskelet olmuş, delicesine dans etmeye devam etmekteydi.

Derya, kabarık tuvaletlerden ve de sarhoş adamlardan olabildiğince uzak durup salonda zar zor ilerlerken, karşısına bir an tekrar çıkan o genç adam, bu sefer Ercan'a dönüşmüştü. Başından beri ondan şiddetle dans etmeyi isteyen o genç yaratık şimdi Ercan gibi görünüyordu ve bu da Derya'yı daha çok korkuttu. Hemen geri dönüp kaçmak istedi, ancak Ercan çoktan onun bileğinden tutmuştu ve kendine çekip salonun ortasına getirdi. Sağ elini Derya'nın eline kenetlemiş ve havaya kaldırmışken, sol elini de sıkıca beline sardı.

Derya'ın üzerinde aniden beliren kabarık, kırmızılı, turunculu, sarılı, abartılı bir tuvalet; dönerek çevreden salonun ortasına yaklaşan lavların renginin birebir aynısıydı. Ercan ise takım elbiseliydi ve Derya, ne kadar kurtulmaya çalışsa da onun sürüklediği yere gitmek zorunda kaldı. Şiddetle çalan müzikle birlikte de coşkuyla dans ettiler.

JAPON GÜLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin