13.bölüm - Ömer Yıldırım

2.4K 214 180
                                    

Üniversiteden gelmiş ve eve gitmeden hemen markete gitmiştim. Bugün sabah ve öğlen dersim vardı, işe gidememiştim. Markete girip gerekli olanları almaya başladım. Elimde kalan son paralar biriktirdiğim harçlıklarımdı.

"Merhaba, Meryem Hanım." Ali Bey'in sesini duyduğum da yine heyecan hissi tüm bedenimi kapladı. Bu adamın sesini duyunce ben neden böyle oluyordum? Söylememe gerek var mı yoksa kendin zeki olup anlar mısın? Sus, iç ses.

"Merhaba, Ali Bey." dedim ayaklarıma bakarak.

"Nasılsınız? Bugün işe gelmediniz. Mustafa Bey'e haber vermişsiniz ama bana söylememişsiniz." Sinirliydi sanki. Normalde bu kadar sert konuştuğunu duymamıştım.

"Sabah Mustafa Bey Elif'i üniversiteye götürecekti. Ama ikisi aynı arabaya binemediği için bende onlarla gittim. O sırada da Mustafa Bey'e haber verdim. Size haber vermeme gerek yok diye düşündüm. Yanlış yapmışsam özür dilerim." dedim mahçup tavırla. Keşke Ali Bey'e de haber verseydim. Bu kadar sinirleneceğini düşünmemiştim. Bence seninle konuşmak için bahane arıyor ama neyse.

"Özür dilemene gerek yok, hata yapmadın. Sadece bir dahakine lütfen haber ver. Merak ettim bugün." demişti. Beni mi merak etmişti? Sen doktora görünmelisin. Kulaklarında sorun var ya da beyninde. Başka açıklaması olamaz.

"Beni mi merak ettiniz?" diye sordum utanarak. Yanaklarımın kızardığına emindim. Şu an yanlız konuşmanız pek uygun değil ama sen bilirsin, beni dinleyen yok zaten.

"Evet. Konuşma teklifini hakkında da bir şey demediniz. Belki benim yüzümden işe gelmediniz diye düşündüm."

"Hayır, hayır. Bugün derslerim çoktu. Hem konuşma teklifine gelirsek..." dedim ama devamını getiremedim. Düşünmeye vaktim olmamıştı ki. Ne diyecektim? Kabul mü edeyim yoksa düşünüyorum mu diyeyim? Şimdi, gerizekalı kendim, kabul etmeyip ne yapacaksın? Tebriyeli, dininde, işinde, kadınlara saygısı olan, seni de seven bir adam karşındaki. Ali'den iyisini mi bulacaksın?! KABUL ET TABİİ Kİ DE, MANYAK! İç sesime ilk defa hak veriyorum. Sanırım kabul edebilirim. Sanırım mı? Tamam be, kabul edeceğim.

"Evet? Ne düşünüyorsunuz? Kabul ettiniz mi?" diye sormuştu Ali Bey ama sesinde sabırsızlık vardı. Cidden benimle tanışmayı bu kadar mı istiyordu? Güzel, terbiyeli, iffetli, akıllı kızsın. Güzel de yemek yapıyorsun. Seni istemeyecekte kimi isteyecek? Hıh.

"Peki, kabul ediyorum. İnşAllah yarın iş bittikten sonra kafede buluşur, konuşuruz. Uygun mu sizin içinde?"

"Tabikide, tabikide uygun. Abdullah mı gelsin yoksa Kübra mı?" Aferin, ikiniz yanlız olamazsınız zaten. Buna dikkat etmesi güzel.

"Kübra gelir. O zaman yarın konuşuruz. Şimdi gitmem gerek, çok fazla konuştuk, biliyorsunuz uygun değil." dediğimde başını salladığını gördüm. Az önceki sinirli halinden eser kalmamıştı. Hatta gülümsüyordu. Ne tatlı ya! Bizi gerçekten seviyor olmalı. Ama şimdi dışarıdan biri görse bizi, 'Bu kızda ailesinin gitmesini bekliyormuş elin oğluyla konuşup, buluşmak için.' der. Ama biz iyi ki umursamıyoruz. Çünkü ailemiz için yas tutmaya bile değmez. Öyle deme. Onlar ne de olsa ailem. Babamın ölümüne hala üzülüyorum ama yaşarken de ölüden farkı yoktu ki. O yüzden öldüğünü daha hissedemiyorum, beynim kavramıyor.

"Tamam. Yarın görüşürüz. Allah'a emanetsiniz." dediğinde yanından hemen uzaklaştım. Çok bile konuşmuştuk. İnşAllah fazla günah kazanmamış olalım. Amin.
Amin.

Bir kaç tane de abur cubur aldıktan sonra çıkmıştım mağazadan.

***

Hasbelkader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin