Uzun süre sonra Zehra mutlu hissediyordu. Bu mutluluğu evinden kurtulduğu içindi. Evden kurtulmak kötü bir tabir olsa da Zehra başka kelime bulamıyordu.
Kübra'yı, Kübra'nın ailesini tanıyordu. Kendi abiside Kara ailesinin oğullarını tanıyordu. Abdullah'ın iyi birisi olduğunu biliyordu ama hemde korkuyordu. Ya abisi, babası gibi davransaydı? Ama Allah'a çok dua etmişti. Eğer nasibi Abdullah ise babası bu işe karışmayacaktı, babası hep onu suçluyordu ama bu sefer öyle yapmamıştı. Belki abisi yüzündendi ama Allah isteseydi babası yine karışabilirdi. Zehra ilk Allah'a, sonra dualarına ve sonra da Kara ailesine güvenerek evliliği kabul etmişti.
Abdullah'dan önce onu istemeye gelenlerin hepsi alkolik, madde bağımlısı, mahallenin en namussuz erkeklerinden olan insanlardı. Ama Abdullah öyle değildi. Namaz kılıyordu, dinine bağlıydı, ailesine karşı saygılıydı. Bir kere bilmeden hata yapmıştı ama sonuçta bilmeden olmuştu. Sonra da dikkatli davranmıştı. Zehra belki de çok çabuk güveniyordu ama onun dualarında hep kendisine uygun bir nasibi olması vardı. Namaz kılan, dinine bağlı ve ailesine saygılı bir eş için hep dua ediyordu. Dualarının kabul olduğunu düşünüyordu.
"Hazır mısın?" diye sordu kapının ardında annesi. Bugün imam nikahı vardı ve annesiyle beraber gelinlik seçmişti. Annesi çok fazla konuşmuştu böyle gelinlik seçtiği için ama Zehra sade gelinlik istiyordu. Çok fazla şık gelinlik hiç ona uygun olur muydu? Kapalı bir kadındı. Süslenmek için değil, kapanmak için kapanmıştı.
"Hazırım, anne." dedi masasının üzerinden çiçeğini alırken. Annesi kapıyı açıp içeri girmişti. Keyifsiz hâli ile Zehra'ya bir bakış atıp gözlerini devirmişti.
"Allah mutlu etsin. Eşine iyi davran. Geri yollamasın seni üstümüze." demişti. Zehra hiçbir şey demedi. Alışmıştı. Sadece gülümsedi. Annesinin ardından babası ve ablası odaya girdi.
"Gelinlik değilde sanki perdeyi üzerine giymiş gibisin." dedi Ece. Küçüklüğünden beri kız kardeşini sevmiyor ve kıskanıyordu. Erkekler onu sevmezken hep kız kardeşini soruyor, onunla iletişime geçmek istiyordu. Ece daha güzeldi ama ilgi noktası hep kız kardeşiydi! Bu durum onu delirtmiyor değildi. Zehra güzeldi ama kendisi daha güzeldi. Öyle olmalıydı. En güzeli kendisi olacaktı. Mükemmel fiziği, her erkeğin beğeneceği yüzü ve cilveli halleri vardı. Elbette en güzel kendisi olacaktı.
"Teşekkürler." dedi Zehra. Ablası beğenmiyorsa güzel olmuş demektir. Bakışları babasına döndü. Son bir umut, dedi içinden. Son umudum kaldı, baba, en azından bir kez bana şefkatla bak, diye düşündü. Aydın Bey bakışlarını kızına çevirdi ve gelinliğine baktı. Hiçbir şey demedi. Yüzünde hiçbir ifade olmadı. Ne şefkat, ne sinir. Zehra'nın gözleri doldu. Herkese dayanabilirdi ama konu babası olunca kalbinin zayıflığı ortaya çıkıyordu.
"Baba..." dedi. Aydın Bey bakışlarını kızına çevirdi. Yine hiçbir şey demedi. Ama Zehra babasının bakışlarından hiçbir duyguyu hissetmedi. Dişlerini sıktı. Ağlamayacaktı, gözyaşı dökmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
SpiritualGenç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Din sevgisi kalbinde her geçen gün daha da kabarıyordu. Başka sevgi bilmezdi Meryem, ta ki zorluk çektiği zamanında onun yanında olan mümin bi...