"Zehra Abdullah'a sarılmış hâlde ağlamaya devam ediyordu. Abdullah dur diyemiyordu, ağlama diyemiyordu, kendisi de Zehra ile ağlıyordu.
"Ben miydim fazlalık, Abdullah? O evde bir tek ben yaşayamadım. Benim nefes almamı çok gördüler. Fazlalık gibi hissettim, hep kendi başarılarımla onları gururlandırmak istedim ama bir kere bile, Abdullah, bir kere bile bana gururla bakmadılar. Yapmak istediğim bir şey olduğunda bir kez arkamda durmadılar. Kaç gece çalıştığım yerde yorgunluktan uyuya kaldım, eve gitmedim ve beni merak bile etmediler. Hatta eve gittiğimde neden geldin dediler. Neden, Abdullah? Bu kadar nefret neden? Bana karşı neden bu kadar nefreti var ailemin?" dedi hıçkırıklarının arasında. Abdullah hiçbir şey demedi. Zehra'nın alnına, yanaklarına minik minik öpücükler kondurdu.
"Düştüm, Abdullah. Kaç kere düştüm. Ayağa kalkamadım. Belimi kırdılar, ayaklarımı kırdılar, kalbimi kırdılar, ben kalkamadım."
"Ben yanındayım, Zehra. Düşeceksin ve kaldıracağım, yok kaldıramadım mı, seninle birlikte düşeceğim. Belini mi kırdılar, buna izin vermeyeceğim ama olursa böyle bir şey yaralarını saran ilk ben olacağım. Ayaklarını mı kırdılar, seni kucağımda taşıyacağım. Kalbini mi kırdılar?" diye sordu Abdullah. Zehra başını salladı.
"İçinde Allah'ın sevgisi olan, beni sevdiğin bu kalbi onarmak için gerekirse canımı feda ederim. Senin yanında ailen olmadı, ben olacağım. Ben sana aile olacağım, anne olacağım, baba olacağım, abi olacağım, senin her şeyin olacağım, Zehra. Buna şüphen olmasın, olmamalı." diyerek Zehra'nın yanağına öpücük kondurdu.
"Özür dilerim, Abdullah. İlk gecemizde böyle ağlayarak günümüzü mahvettim." dedi Zehra. Gözyaşlarını silmeye çalıştı ama Abdullah izin vermedi. Zehra'nın bileklerinden tuttu.
"Sen yanımdaysan o günün kötü geçmesinin imkanı yok. Sen buradaysan iyiyim, iyiyiz, güzel eşim." dedi Abdullah. Zehra Abdullah'a gülümsedi. Bu Abdullah'ı rahatlattı. Derin nefes aldı.
"Gelinliğimi çıkarayım." dedi Zehra. Ayağa kalkmaya çalıştı. Abdullah buna da izin vermedi. Sol kolunu Zehra'nın ayaklarının altına, sağ kolunu ise omzuna attı ve Zehra'yı kucağına aldı.
"Ayaklarını kırmışlarsa, kucağıma alırım." dedi Abdullah. Zehra buna gülümsedi. Hangi sevabının karşılığıydı bu adam? Bu soruyu kendine çok sormuştu ama cevabı yoktu. Abdullah kadar güzel olan sevabının olduğunu düşünmüyordu.
"Seni çok seviyorum, Abdullah. Çok fazla seviyorum. Kırık olan kalbimle seviyorum seni."
Zehra'nın dediklerine sırıttı Abdullah. Zehra'yı yataklarına bıraktığında Zehra'nın alnına tekrardan öpücük kondurdu.
"Saçlarını görmek için sabırsızlanıyorum, güzel eşim hanımefendi." dediğinde Zehra kahkaha attı.
"Biraz daha sabredin, yakışıklı eşim beyefendi."
"Tamam, güzelim. Nasıl istiyorsan." dedi Abdullah ve dolabından kıyafet alarak odadan çıktı. Zehra odada tek başına kaldığında derin nefes aldı. Gözyaşlarını sildi, gülümsemeye çalıştı ve gülümsedi. Abdullah sayesinde, gülümsedi. Gelinliğini üzerinden çıkardı ve yataklarının üzerine serdi. Dolaptan pijama çıkarıp giydiğinde bir kaç saniye durdu. Şimdi Abdullah onu böyle görecekti öyle mi? Tenini, bacaklarını, kollarını başka bir erkek görecekti. Ama bu erkek başka bir erkek değildi. Artık eşiydi, helaliydi. Gözlerini kapatarak tekrar nefes aldı. Nefesi kesilmiş gibiydi ama neden böyleydi kendisi de bilmiyordu.
"Saçlarımı da görecek..." dedi Zehra gülümseyerek. Tesettürünü de çıkartıp gelinliğinin üzerine koydu. Saçlarını taradı. Taradığı an topladı. Ama... Toplaması gerekmezdi. Babası burada değildi, annesi yoktu. Rahatça saçlarını açık bırakabilirdi. Saçlarını tutup çekecek birisi yoktu bu evde. Aksine, saçlarının her tutamını ayrı ayrı sevecek bir adam vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
SpiritualGenç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Din sevgisi kalbinde her geçen gün daha da kabarıyordu. Başka sevgi bilmezdi Meryem, ta ki zorluk çektiği zamanında onun yanında olan mümin bi...