2003
Heyecan içindeydi Ahmet Bey. Sanki ilk çocuğu dünyaya geliyormuş gibi heyecanlı hissediyordu. Tabii ki de Ali'nin doğumunda olan heyecanı hiçbir çocuğunda olmamıştı. Sonuçta Ali onun ilk göz ağrısı, ilk oğluydu. Ama şimdi ilk kızı dünyaya gelecekti. Biricik kızı, güzel yavrusu. Onun için aylardır heyecan içinde bekliyordu Ahmet Bey. Küçükken annesi kız kardeşlerine hamileyken babasının heyecanını görüp şaşırırdı. Dikkatle babasını izler ve gelecekte kendisinin de böyle olup olmayacağını düşünürdü. Şu an farkediyordu da, babasından daha çok heyecanlıydı. Rahmetli babası hep torunlarını görmek isterdi ama maalesef daha çocukları evlenmeden vefat etmişti.
Hastanede, doğumhane katının koridorunda heyecan içinde dört dönüyordu Ahmet Bey. Eşi ve kızı doğumhanedeydi. Eşinin çığlıklarını duymak canını ne kadar yaksada yapacak bir şeyi yoktu. Ali'nin doğumunda karısının acı çekmesine hüngür hüngür ağlamıştı ama Abdullah'ın doğumunda bunun normal olduğuna kanaat getirmişti. Ne kadar normal olduğunu kabullenmeye çalışsa da çok sevdiği karısının acı çekmesine dayanamıyordu.
"Baba." dedi küçük Ali. Annesinin bağırarak hastaneye getirdiklerini görmüş, babasının da endişesini farketmişti. Abdullah daha beş yaşında olduğu için bir çoğu şeyi anlamıyordu. Sadece halasının kucağında oturmuş elindeki küçük arabayla oynuyordu. Ali ise öyle değildi. Babasının üzüntüsünü farkettiğinde hemen gelip konuşurdu. Annesinin ağladığını gördüğünde gözyaşlarını siler, annesine sımsıkı sarılırdı.
"Efendim, oğlum?" dedi Ahmet Bey gülümseyerek. Ne kadar endişeli olsa da oğluna belli etmemeye çalışıyordu. Ali çok düşünürdü, dertlenirdi. Daha sekiz yaşında olmasına rağmen büyük bir adam gibi konuşur, teselli verirdi.
"Annem neden bağırıyor?" diye sordu merakla.
"Biraz hasta annemiz. O yüzden , oğlum, ama iyi olacak inşAllah. Sende dua et anne hemen iyileşsin. Olur mu, oğlum?" diye sordu Ahmet Beye boyunu oğluyla aynı boya indirirken. Ali hemen başını salladı ve minik ellerini kaldırarak dua etmeye başladı.
"Allah'ım, anneme hakkımı helal ediyorum. Babam da üzülmesin, kız kardeşim de gelsin, annem de iyileşsin. Annemi hemen iyileştir. Amin." diyerek minik ellerini yüzüne sürttü.
"Amin." dedi gözü dolu şekilde Ahmet Bey. Oğluna sımsıkı sarıldığında sanki 40 yaşında bir dostuna sarılıyor gibi hissetti. Başını küçücük omuza yasladı ve derin nefes aldı. Eşi doğumhaneye gitmeden önce kalbini yaralayan cümleler kurmuştu, "Hakkını helal et, Ahmet'im. Emanetine çok iyi baktın. Allah senden razı olsun, ben senden razıyım. Eğer olur da vefat edersem, şehit olursam benden sana emanet olan çocuklarıma iyi bak. Onlar sana emanet. Seni çok seviyorum, Ahmet. Allah günahlarımızı affetsin." demişti. Ahmet Bey bu cümlelerin ağırlığını saatlerdir kalbinde taşırken zor nefes alıyordu. Çok sevdiği eşini kaybetme düşüncesi bile onu mahvediyordu.
"Hakkını helal etmek ne demek biliyor musun?" diye sordu oğluna. Ali başını iki yana salladı.
"Eğer birisi senin için iyilik yapmışsa onun iyiliğini helal etmesini istiyorsun." dedi Ahmet Bey.
"O zaman sende hakkını helal et, baba. Bana hep istediklerimi alıyorsun, benimle oynuyorsun, annemi gülümsetiyorsun, bunlar çok iyi şeyler. Sende hakkını helal et olur mu?" diye sordu küçük elleriyle babasının yanağına dokunurken. Ali, babasının kirli sakalını okşamayı çok seviyordu. Bu yüzden bunu hep yapıyordu.
"Helal olsun, oğlum." dedi Ahmet Bey ağlamamak için direnirken. O sırada hemşire doğumhaneden çıkmıştı. Ahmet Bey hemen ayağa kalkarak kadın hemşirenin önüne geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
SpiritualGenç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Din sevgisi kalbinde her geçen gün daha da kabarıyordu. Başka sevgi bilmezdi Meryem, ta ki zorluk çektiği zamanında onun yanında olan mümin bi...