Hastaneden döndükten sonra Kübra'nın abisi evlerine dönmüştü. Kübra ise benimle kalmış, benim için Elif ve Zehra'yı da çağırmıştı. Salonda tekli koltukta ben oturmuş, üçlü koltukta ise onlar oturmuştu. Bir süredir sessizdik ama bu sessizliği bozan Zehra olmuştu.
"Allah rahmet eylesin babana ama cenaze törenine gitmeyecek misin?" dedi.
"Nasıl gideyim, Zehra? İzin vermezler bana. Daha cesedini görmeye giderken bile kaç tane küfür, hakaret işittim. Cenazesine gitsem beni kovarlardı ama onun dışında hangi mezarlıkta olduğunu bile bilmiyorum." dediğimde Zehra'nın gözünden sinir akıyordu.
"Ya bu insanlar ne saçmalıyor Allah aşkına? Kendi babasının cesedini görmek istemiş resmen kovmuşlar! Hadi Meryem kötü hissetmiş cevap vermemiş hastane çalışanları ne güne duruyordu? Deseydiler ya burası sizin sözleriniz ile işlemiyor, babasını görmek istiyorsa görebilir diye. Ama nerede? Kavga var ya, birisini aşağılıyorlar ya, oturup bakalım derdindeler ancak!" Zehra'nın sonlara doğru sesi hafiften yüksek çıkmıştı. Bağırıp çağırarak bir şey olacağı yoktu ama Zehra'nın sinirleri anca böyle sakinleşecekti.
"Abim onlara cevabını vermiş. Tam olarak bilmiyorum ne dediğini ama cevaplarını vermişti. Sessizleştiler sonra." dediğinde kafamı sallamıştım. Elif ise direkt olarak bakışlarını bana çevirmişti.
"Bahsettiğimiz kişi Ali abi mi?" diye sorduğunda başımı sallamıştım. Ben abi diyemiyordum ama onlar hep öyle seslenirdi.
"Evet, Ali kızdı ama o an ağlıyordum bir şey duyamadım, hem de dışarı çıktıktan sonra bağırmaya başladı." diye açıklamıştım.
"Ali mi? Abi nerede?" Elif'in şüpheli ses tonuna anlam veremedim.
"Evet, Ali. Hem biliyorsunuz ben abiyi 30 yaşından büyük olanlara diyorum." dediğimde garip şekilde Elif kafasını sallamıştı.
"Aynen, tabi." Ne olduğunu anlam veremedim ama Zehra da şüpheyle bana baktığında daha da tedirgin oldum. Bunların aklından ne geçiyordu da benim haberim yoktu?
"Annenin nereye gittiğini biliyor musun?" diye sorarak ortamdaki gerginliği bitirmişti Kübra.
"Evet, İtalya'ya gitmiştir." dediğimde hepsinin gözleri irileşti.
"Neden anneni aramıyorsun?" diye Zehra sorduğunda hafiften tebessüm ettim. Acı bir tebessüm.
"Telefon numarasını değiştirmiştir. Hangi ülke olduğunu biliyorum ama şehri bilmiyorum, zaten bilsemde gidecek değildim. Bizi istemiyor, beni kızı olarak görmüyor. Peşinden gidersem daha çok yaralanırım. Zaten paramda o kadar yok." dedim dolu gözlerimle. Annemin bıraktığı mektupu hatırladıkça daha çok duygusal oluyordum.
"Annesi manyak! Bir kere şu kızı sevmedi, bari giderken daha da yakma kızı! Ama yok, bu kızın her yerde bir manyak tanıdığı olması gerekiyor." diyerek sinirlenmişti yine Zehra.
"Sakin olalım. Bu halimizede şükür edelim. Allah biliyordur ne yaptığını, biz bilemeyiz. Hem Meryem öyle insanlara saygı duyarak, sabrederek çok büyük sevap kazandı bence. Ayrıca annesinin kalması gitmesinden daha beterdi. Her gün annesini görmek ama sanki yabancıyı görüyormuş gibi hissetmek daha kötü, yanında olmazsa en azından burada değilim ulaşamıyorum zaten diyerek geçiştirme ihtimali var. Babanı ise zaten son zamanlar pek görmüyordun. Hem ecel ne zaman gelirse ölüm kaçınılmazdır. Ama, Meryem'im, tek başına çalışmadığın halde bu evde yaşayabilecek misin?" Elif'in konuşması öyle rahatlatmıştı ki içimi bir kez daha şükür ettim böyle arkadaşım olduğu için. Gülümsedim Elif'e. Ama sonra son cümlelerini hatırlayınca modum düşmüştü.
![](https://img.wattpad.com/cover/345600774-288-k995447.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
SpiritualitéGenç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Din sevgisi kalbinde her geçen gün daha da kabarıyordu. Başka sevgi bilmezdi Meryem, ta ki zorluk çektiği zamanında onun yanında olan mümin bi...