Yiğit'ten
Kendinize ait bir aracınız yoksa ağustos ayında ve öğle sıcağında dışarı çıkmak cidden çok korkunç bir fikirdi.
Evden çıkarken şapkamı takmayı akıl etmiştim neyse ki. Gölgelerden yürümeye çalışarak otobüs durağına ulaştım. Otobüs benin kaderimdi, toplu taşıma benim bir parçamdı galiba.
Ekonomik koşullar gereği, büyüklerimiz gibi işe girmemin ilk yılında araç kredisi çekme imkanı yoktu artık. Hayallerimi bile realizm süzgecimden geçirmeden kurmazdım ben.
"Ya Hazar Bey?"dedi içimdeki ses "Adamı hayal etmişsin işte. Yoksa dün neden o kadar üzülesin"
Hazar diyemiyordum hayallerimde bile. Tozbulutuna ne kadar güvenebilirim bilmiyorum;ama anladığım kadarıyla arkadaşına aşık olan taraf Hazar Bey değilmiş. Pardon ,Hazar değilmiş yani.
Ama iki seçeneği olsa Tuna Bey dururken beni seçer miydi? Hayallerim ve realizm yine burada ayrıldı işte. Bizi seçmesi için Tuna Beyle karşısına dizildiğimizi canlandırdım zihnimde ve kendi kendime çok eğlendim.
Bir yandan da durak kaçırma sabıkalısı olarak gözümü yoldan ayıramıyordum. Durağa yaklaşınca düğmeye bastım ve indim. Ahmet Abi'nin dükkanına az bir yolum vardı.
Ahmet Abi, lise yıllarımdan beri kitaplarımı ondan aldığım ve okuma alışkanlığıma katkısı olan biriydi. Emekli bir edebiyat öğretmeni olarak bu dükkanı açmıştı, biz de dükkanı açışının ilk zamanlarında tanışmıştık onunla.
Üniversite döneminde de eski ders kitaplarımı uygun fiyata satın alırdı. Bayadır uğrayamamıştım ona. Bugün biraz huzura ihtiyacım var diye buraya gelmek istemiştim.
"Merhaba Ahmet Abi" diye girdim dükkana. Kategorilendirmeye çalıştığı kitap yığını arasından bana baktı.
"Kimsiniz?" dedi ciddiyetle
"Ahmet Abi yaaa" dedim
Dayanamayıp güldü. "Hayırsız hoşgeldin. Kapitalizmin kölesi oldun mu bakalım?"
"Oldum abi; ama daha maaşımı alamadım burada emekçi babamın verdiği harçlığı harcayacağım merak etme."
"Öyle deme sen de emekçisin. Sadece şeytana çalışıyorsun"
Tuna Bey'i düşününce güzel bir analizdi gerçekten.
"Abi şiir bölümüne uçuyorum hemen izninle" dedim.
"Rahatına bak"
Şansım varsa az hasarlı bir Nazım bulurdum.
Rafları kurcaladım bir süre. İşte oradaydı hem de jelatinli.
Etiketinde ise 500 lira yazıyordu. "Harika, teşekkürler Umut.Ben de senin hotwheels araba koleksiyonunu internette satacağım yavrum, anca zararımı karşılar"diye söylendim
"Ooo büyük oynamışsın "dedi Ahmet Abi.
"Abi az bir indirim rica etsem kapitalizmin kölesiyiz sonuçta"dedim
"Hadi 450 olsun Yiğit, kitap çok iyi durumda olmasa daha da inerdim de işler malum biliyorsun"
"Sağol abi"
Tam kasaya geçmiştik ki orada bir kitap daha gördüm. "Sofi'nin Dünyası" Hazar'ın söylediği kitap ve köpeğinin isim kaynağı.
"Abi bunu da alayım" dedim kitabı adama uzatarak"Şimdiye kadar okumadın mı oğlum" dedi alayla.
" Neyse al, iş hayatının yüzeyselliğine temel düzeyde de olsa birazcık felsefe iyi gelir"
Teşekkür ederek dükkan çıktım. Yakınlardaki küçük ve sakin kafeye gittim, soğuk bir kahve alarak kitaplarımı incelemeye başladım. Hazar Bey olsa bu kahveden nefret ederdi muhtemelen.Yine aklıma gelmişti kahretsin. Sayfaları karıştırmaya devam ettim:
Sende, ben, kutba giden bir geminin
sergüzeştini
sende, ben, kumarbaz macerasını
keşiflerin,
sende uzaklığı,
sende, ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.
Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
fakat asla ümitsizliği değil...
Okudukça aklıma yine o geldi. Ne yapıyordu acaba şimdi? Tozbulutuna değil Hazar'a ihtiyacım vardı benim. En son görüldü yediğimden beri bir iletişim kuramamıştık.
Mesaj atmak için bir bahane düşünsem de bulamadım, neyse yarın görecektim nasıl olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gün Işığım (BxB)
General FictionKaprisli ve sıklıkla asistan değiştiren patronunuzun gay flört uygulaması Rainbow'daki kullanıcı adını tesadüfen öğrenirseniz ne yaparsınız? Yiğit onu daha iyi tanıyıp gözüne girebilmek için fake bir profil yaratacaktı.